bir oturuşta kaç düş öldürebilirimbak ağlıyor kentler ve düşüyor yağmur gecesi bir oturuşta kaç düş öldürebilirim acaba dışarısı zamanı geceye bağlayan anason ağacı içerisi tütün yapraklarının gri argosu olsun pencereden gözüken uzak bir gölgenin kaça bölündüğünü hesaplarken anılar ben ağır yalnızlığın altını yakayım demini aldığından emin olmalıyım aşkın giden arkada kalmışın gözlerinden akmalı mesela küf kokusu dağınık yapışırken duvarın resmi acısına olmayanın ayak sesleri ahşap boşlukta gıcırdamalı bir oturuşta kaç düş öldürebilirim acaba masanın üzeri öylece saklanmalı vazodaki ölü şarkıya saçılmış fotoğraflara damlayan mum ışığı aklımın buğusunda çizerken kış soğuğu özlemi perdenin sahnesinde oynamalı Othello gözlerim kapalı dinlemeliyim rüzgarın havayla sevişmesini ardından yağmur küçük küçük sonra kocaman olup dövmeli etini camların sırılsıklam bir kadın sokağın karşısında durmalı ceplerinde acıyla ben ona sessizlik bakmalıyım o bana yalan ellerimin arasına sıkışan gece yavaşça çekilirken aramızdan üzerime giyip kandırılmış tüm aşkları sağır zamanla kör cümleler arasında kesmeliyim ağlamanın dilini bir oturuşta kaç düş öldürebilirim acaba hiç düşlemediğim kadar alkolik bir şiir yazmalıyım kelimelerine bulaşan bilmediğim kentlerin yolculuklarında mısralara içirdiğim başı bozuk yalnızlıklar olmalı harflerin arasına sıkışan kimsesiz duygular ve kayıp edilmiş masumiyetin resmi yanları olmalı son hecede bir oturuşta kaç düş öldürebilirim acaba derken zaten düşlüyorum düşleri öldürmeyi arındığımı sandığım bir anda kirleniyorum git gide düş dediğin gerçekleşmediğinde bile nasılda aklın sınırlarında geziniyor anlıyorum düşlemek öldürülemeyecek kadar değerli kaybedilemeyecek kadar büyük ve nefret edilemeyecek kadar asil...! |
Duygu fırtınasında imgelerin sihrinde hayran kaldım bu yürekte
şiire sevgi var yetenek var ruh var
yazmak tahayyül gücü ve o gücü okuyana hissettirmektir
ben şiirdeki ruhu kahramanlarını n acılarını hissettim ....
bu genç kalemdaşıma saygılarımı tebriklerimi bırakıyorum