KENT SUSKUNUkül ..... unuttuğum kadar hatırasız acıkıyor aklım boş bir koyuluğun peronları sıralı gözlerimde itilmiş geceler yarılan sa diyorum en huysuz vaktinde gelecek kelimelerin üstüne ağır korkular kaplıyor mavisel suskunluğumu ezik duran boşluğa inat şarap kırmızısı dolsa katlin ucubelerine ve söylerken yarısında beni terk eden şarkıyı özlesem ..... bir kadının yüreği nasıl bağışlar beni olduğum yerin resmi kaybolmaları yapışmışken eğri büğrü hayallerime dudaklarının kenarından sahiplense yoksul sesimi ardıma kaçak yağmurlar serili biliyorum kentin en uç noktasında kaldı bildiklerim en koyusundan bir düş kursa bana ve yenilese anılarımın hasta korkularını .... acıyarak sürülü yorum ruj lekesindeki geceye sağanak onca ömrün konuşmaları paylaşılırken neden kapıların dışındaki yalnızlığa hükümlü sessizliğim duyumsayan saat vurmaları karışıyor gök gürültüsüne birazdan koşarak yağacak kış üstümde bir tek sahici kirlenme yokken sadece beni ıslatacak acıyarak ruhumun tozlu özüne tekil bir kalabalığım göğsümün durağından kalkıyor merhabalar kar kaplı ellerim ray ve rüzgar trencilik oynuyor yolcusuz halime inat ...... biliyorum deniz tarafından kalkıyor umutsuzluk kuşları kanatların neresine saklıysa hüzün bir anda bırakıyorlar şehrin dağınıklığına yosma kaldırımlar yudumluyor pişmanlıklarımı her ayak atışımda daha çok hissediyorum unutulmuş beni ki bende unutmuşum onca sesi yüzü hasreti ayrılıklardan uzaklaşan alkollü avazlar basıyor sokakları her yanda terk edilmiş hayat ve gömülecekleri toprağın ıslaklığına sarılı ..... ne kadar çok rüyalar çoğalıyor bilincimde geçtiğim her uyku aralığında yutkunduğum düşler görüyorum içimden sayıkladığım ağlamalar birikiyor sol tarafımın çatlayan üşümesiyle aklımın sularında yüzüyor kağıttan gemiler bir tek sığınmacı olup iltica ediyorum mülteci deliliğime sedef kaplı düşler satan çocuklara rastlıyorum ve dudağımın ucundan selamlıyorum onları kör kütük sahipsiz kadınlar biniyor korkulara acıklı birer son olup gidiyorlar yani kırılgan mektuplar gibi yanık duruyoruz kentin savruk esnemelerin de gece birazdan uyuyacak ve her şehre uygun lisanıyla sabahın azizleri doğacak ..... artık siyah beyaz bir fotoğrafın berduşu gibiyim kanık sandım zifiri kentin acımtırak boşluğunda ahşaptan sanki yüreğim elimi koydukça üstüne gıcırtılı bir sesin yalancı aşkını hissediyorum caddeler kavurucu uğultuyla örülü kimsesizlik ağlıyor boynunda duvarların kara kalem resimler yine aklımın sokaklarında devriyede sanki yırtılıyor hava orta yerinden ve kayboluyorum göz gören gitmelerde ........ yalnızlığın en eski yerinden koşar gibi kimsesizlik |
kemik gibi...
ne yana dönsen batar...
Tebrikler saygılar efendim .Yürek sesiniz solmasın...