SÜRGÜN ADLI ADAMsakallarımda bin yıllık kavga dilimde çocuk sesleri ... sessizlik ağıt vakti sağır ırmağın durusunda yıkanan kadının hiç düşlemediği pencere buğusu bir hüzün ve tütüne bastığım ağır bir yağmur sonrası ..... sen yüreği mazlum şafak kızıl bir sofrada göster bana halkların kardeşliğindeki çocukları ki gözlerinden öpsem ülkemin içimin bir yeri hep yangın yeri hesapsız daralıyorum anla işte kapısız damlar yıkılıyor kültürsüz gecede yorgun sabah kalıyor hayata ve acıdıkça acıyor kül ..... saçlarından yıldız toplayan annelerin ellerinden öpecektim daha gençliğini arayanlarla düşecektim yola acılara tutunan sevdaların yurdunda söyleyecektim ayrılığın hediyesini nedir bu sağanak nedir bu acı tonlu renk siyah beyaz fotoğraf gibi her şey ve anlamsız bakıyor kentlerin gözleri .... Edirne’den Ardahan’a bir yerlerde kaldı umutlarım bağışlasın sevmeyi öğrendiklerim anlamadığım bir düşün sınırında aklım uykusuz hayallerle sınıyorum tarlaları ve fabrikalarda hala bir sıcak somun alın teri kınama beni anam sakın soru sorma sevgilim çocuklarım şimdi uysal bir yokluğun koynunda sol yanım ve neden niçin demeye vaktim yok hey yağmurlu türkülerim ... pişmanlık aykırısı yüreğin sığınaklarında yaşadım bir tütün ağacına yaslanarak söyledim tutuklu şarkıları çeltik atmadan fişlenmiş ömrüme çok sesli lisanları alarak koynuma uyudum toprak damlı türkülerin döşünde .... şimdi küçük bir bebeğe ninni niyetine söyleniyor şarkılarımdan biri şarkının içinde Yusuf’un mavi gözleri o an bir evren doluyor yüreğime bırakıyorum barışın yağmurlarını gözlerimden yağıyor ak mintanlı toprak damlara .... artık sırtıma vurup sonsuzluğu gitme vakti sanırım hoşçakal kuzeyinden batısına doğusundan güneyine sevgilim TÜRKİYE..!! .... yüreği kardelen gülüşlü adamdan mektuplar |