Demir Leblebi
Gülkurusu naifliğinde sakladığımız hatıralar...
hatırladıkça ufalanan, yağmur yağdığında yeşerecek umudu, her tipi boranda uçup kaybolacak korkusu, unuttuğumuzdandır kırıklarımızı, diş ağrısı geçene kadar ahla vahımız... çekip çıkardıklarında arızalı olanı, belkide acısı geçecek, boşluğu hiç dolmayacak, ya demir leblebileri kırmak için almayacaksın ağzına, yememek için dişin kırıldığında dilini... yada duymak istemeyeceğin sözü, söylemeyeceksin başkasına, kırdığın kadar kırılacak, acıttığın kadar acıyacaksın, az olmayacak diş ağrsından az çektiğin sancı, hem kurtulamayacaksın çekip attıkların gibi, bırakmayacak sonsuza dek, savurduğun zehir zemberek lügatlar, ... Suslu bir sözdür şimdi öğünümüz, ellerimiz uzandığındandır merhabaya, geri çekilen el kararsızlığı çekinginliğinde kırgınlıklarımız, muhabbete katık ne şiir,nede söz tadında, varsa yoksa eşya yapaylığı, ötelediğimizdendir içten bir selamı, hem sevgiye aç yürekler,hemde nura ruhumuz... ne kadar doyursakta bedenlerimizi, acıyız tepeden tırnağa öylece... çıkmaya çabaladıkça bataklıktan, daha da batıyoruz derinlere... yunus ça./ |