Yokluğun Derin Bir GirdapUykusuz bir gece daha kara duvarlarda, saatler sağır Sefil düşünüşlerin yatağında vakit kış, dışarıda rüzgâr Usumda yağmalanmış gemiler, gömülmüşüm düşlere Yüzümün hoyrat çöllerinden aşkın kervanları geçiyor Yoksul devrilişlerin yakasında kan, ellerim çok üşüyor İlk kez kahrettim aramızdaki yıllara, seni özler iken Bir buzdağı olmayı diledim, kıvılcım ateşe dönüştü Derinliklerimden hüznü çıkaracağını bilsem bile Bu başka bir içleniş oldun bende, seninle doldum Yasakların dövmeleriydi bileklerimdeki, kanadım Kuş gibi saklanacak yamaç aradım zirvelerinde Okyanusa gömülü bıçak gibi boşlukta süzüldüm Daha derinlere inmeyi dilerken, ansızın tükendim Sevdalı başımda kalın bir buz tabakası yüzüyordu Kırılmış dalgalar beni kendi derinlerine çekiyordu Çiçeğe dönerken yüreğim, ellerim ateşe sarıldı Oysa ne güzel okşuyordun güzelliğinle ruhumu Tanımsız bir lehçe gibi aşkla seni yazıyordum Kara, kapkara bir geceyi çağırıyordu hırçın rüzgâr Avuçlarımda kelimeler üşürken, seni anlatıyordum Aşktı sana yüreğim, dilim lal, ruhumda garip bir hava Seni istiyordum gecemin karanlığına, geçmeden yıllar Duy sesimi, doldur gelişinle gönlümün satır aralarını Yokluğun derin bir girdap, susturulamaz bir kahır Gel şiir gülüşlü yar, beni ömrümün musallasına yatır Selahattin YETGİN |