2
Yorum
19
Beğeni
0,0
Puan
1384
Okunma

dudakları aralık çehre anılar tarihinden kovulmuş
zelzele ile iniyor umudumun anayurduna
hüznü buruk eylemler türetiyorum..
-bitmeyecek doğaya dönüş başlıyor-
kendinden önce çığlığın giriyor
o küçük seslerin deliğinden
ellerimin önüne felç kulesi kız inmiş
uzanıyorum tutamıyorum
dilimi kesmeyi düşünüyorum kendi suretimde
ıramış pencerede yılanlarla
sessiz
ve
kesik kesik
âşkı konuşuyorum
köşelere ölüm ‘mü yerleşmiş
felç mi bilmem; kıpırdayamıyorum
ihanetin yedi veren gülüne kök oluyorum
yer altı odalarında yuvarlak taşlar biriktirip
kaçak harçla karıştırdım -duvar örüyorum-
su derin kuyuları dolduruyor
her hangi bir sızıntı kendini gösterdiğinde
kin ve nefretle -tıkıyorum-
kaçış dehlizlerini tıkadım
oksijen tükeniyor
pazarlığa oturuyorum seslerle
kol gibi anlaşamıyoruz geçit vermiyorum girişlere
peki kim kılavuz olabilir bana
kol kol denizlerin aktığı yeraltı nehirlerinde?
-kimse;-
İnsan durma!
soğumuş dehlizlerde mervaniler’i oku; -oğullarını çoğalt-
bastırılan her şey Hayat’ın süt çocuğu gibidir
her sabah kuşkuyla uyanan insanın anlamı varsa
dünya üzerinde bir nokta yer değişir
çığlık ezgisini son nefes kan ve güçle okur
kendi tarihini anlatır!
ruhundan taşıyorken hayat!