İstanbul..
kerbelamdan kalma küllüm keder
kasvet kasırgası koyaklarımda dağıma çarpmışım eşkıyama yan bakmışım nehirlerce yol almışım ve ille de sen demiş karabasan avcıların tekmil sabahlarında yağmalanmışım ilahlarım kovmuş tetikçilerim sormuş ve hepten adressiz kalmışım bana hangi kimliği soruyorsun istanbul jandarman var mı senin… o sümbül kokuşlu seherlerimi hangi şubede hangi eskicilere sattın ve hangi otellerinde şairleri denize karşı bir sabah o dar sokaklarına ellerinle çaktın intihar gülüşlüm neşter duruşlum kan kokuşlum ihbar soluklum barları şarap diye alkolik can pazarlayan imansız ya ehli kentli soylu orospum bana hangi sevdayı soruyorsun istanbul imanın var mı senin… bir kertenkele telaşı bir yılan çalımı sokaklarında su diye içildiğimiz gözlerin değil / dökülen yaşlardır süzülüp kavuşup sızısını hicran eylediğimiz gazete ve istasyonlarda afişlenip boy boy fişlenip heder edildiğimiz ey düş yatıp olur olmaz gecelerde sürgünlere yol süngü eşlendiğimiz bana hangi hatıramı soruyorsun istanbul defterin var mı senin… jandarmanla imanınla defterinle işte yine karşımdasın türbelerin solgun kalacak gecem tutulmuş caddelerin desen ot yanığı ömrümüze isli bir vurgun denizine taş diye misket atan çocuklardık nasıl da bizi böyle erkenden unuttun ellerim cebimde iliklerim deşilmiş ya bu ulu mübarek camiler sahi kimin bana hangi yalnızlığımı soruyorsun istanbul kalabalık mekanın var mı senin… kenar sokakların çıplak ağızlarından adımlarımız geçiyor ceketimiz keder ıslak ve ışıkların gölgemizi hiçbir köpründe ısıtmıyor çıkmaz gökyüzün durup susup karanlığa bulaşıyor ve o göğsümde tüten sevdamı hicranımı o içli şairlerde hiç mi hiç artık yazmıyor… kanıyor…kanıyor… ve kitaplar kalemlere küsüyor tapınaklar ateş diye türkülerle yanıyor ve sonra hikaye edilmiş yeminler heba edilmiş ömürler kirpiklerden masal diye nasıl da dilsiz akıyor… kuşatma başlıyor ırmaklar yatağına küsüyor sözümüzü hırsızlar avuçlarımızdan çalıyor döşümüze desen şiirler değil o imgeden de gri mermilerin düşüyor… dur öyle gülme temmuz yıldızları alnımıza kırmızı çalıyor kayıp gitme yusuf / bitme sonra dileklerimiz dar düşlere şavklı susuşun gibi çekiliyor… evler çekiliyor kentler çekiliyor vurulup düştüğün yerden bir ülke çekiliyor yusuf bir ülke… şimdi üstüme ezilmiş toprak kokunla yaşadığın o asır acılarınla gel istanbul kayıtsız yüzünle ve o tutanaklı cinnetli mum soluklu / çorak duruşlu dosyalarınla gel çayırlarına gök diye uçurtma salan çocuklardık nasıl oldu da bizi öylece unuttun ellerim tetikte / gözlerim serpilmiş ya bu ulu mübarek minareler sahi kimin bana hangi ölümü soruyorsun istanbul yatacak yerin kaldı mı ulan senin… Mert Metin |
güzeldi şair