Gemi..
ne yana doğrulsa kalbindeki pusulanın yönü
sırların da akardı iç denizine ve nedense her vedalaşmada o kuyu kadar kuytu rıhtımların tenhalığına karışıp mavi camların buğusunu silerdi gözyaşların o sıralar ben ve kum yanığı içinde ki gövdem sahil boyunca ölü yunus ve şarkıları toplar kan yumağı yosunların yeşiline ağlardık deniz tiranlarını yanına almıştı zeus sarhoş hera’ya birileri dadanmıştı hades yeraltında ne ayaktı poseidon hangi gemiyi tek başına batırmıştı ve prometheus kimbilir nasıl bir tezgahtaydı... deniz tiranlarını yanına almıştı deniz fenerleri desen azlığını ve yalnızlığını karanlığa karşı koruyordu ama sonuçta o da bir ışıktı ve her aydınlık gibi sal’ından gemisine kadar gülümseyen ışıltılı bir bakıştı... sahi o sıralar sen tütünü damarlarında yıkayıp kitaplarının arasında kurutup sisleri imrendirecek bir biçimde içerdin soluğunla dumanlı başını yüzün kanayan bir çıbana dönerdi direncin olmasa yüreğin buzullarda eriyen koca bir yanardağa o sıralar ben çocukluğumu arardım bir balmumu içinde annemin pazardan getirdiği ürdüm eriğini tavuklarımıza dadanan sansarı ve bir de mahallemizde ki neclayı silahlara yabancıydım ölülere yabancı fermanlara bir kusurdum her düşe bir sancı ve en beteri açlığa tanık olmamıştım... sahi o sıralar sen ufuk çizgisinde yeşeren bir yaylaydın hele ağzından boşaldı mı bir tarih rüzgarlar koparırlardı zincirlerini iskelelerden ve bir ezgi olup eşlenirlerdi alnından dökülen ter’e... ne yana doğrulsa kalbindeki pusulanın yönü sırların da akardı iç denizine ve nedense her vedalaşmada o kuyu kadar kuytu rıhtımların tenhalığına karışıp mavi camların buğusunu silerdi gözyaşların işte o sıralar ben renkleri yıpranmış bir güverteden gökyüzünü seyrederken bir martıya tutuldu ellerim sonra ucunu neredeyse unutacağım karaya derin tuzlu sularda ki köpüklü halkalara derken... iliklerimde patlayan anlık bir kurşuni çığlığa.... işte o sıralar sen sendeliyordu gölgen boğazıma bir çınarın kökü düğümleniyordu ama hayır yolculuk daha burada bitemezdi siyah bir zıpkının dili kendi çapı ve rengi kadar dönmeliydi.. hayır zaman haddini bilmeliydi ömrün akrepsiz bir saatti yelkovan kuşları sofrandan çok şey öğrenmişti hayır yolculuk burada bitemezdi yakamoz yoksa geceye devrilemezdi ufuk çizgisinde yeşeren bir yıldız bir kurşunla kirpiklerini kitleyemezdi... pusulanın yönündeyim şahinim duyuyor musun rüzgarlar sana ağlıyor yiğidim görüyor musun........... 1998 Mert Metin |
Çok iyi yazıyor ve çok beğeniliyorsunuz!
Sonsuz saygımla Mert Metin...