Yusuf ve Yıldızlar..savruldu ateş / külden kentler düştü sırtımıza unuttuk adımızı şarkımız kalmadı yitirdik çalacak kapılar çoktan kırılmıştı elimizde derken bütün kitap ve sözlerden de silindik... kıyısı sarhoş sahiller çarpıyor sesime ışıklar kapatmış perdesini ay şüpheli buluta yakamoz mu öptün gözlerin hala ilk gün yoksa yenik bir ihtilal mi kirpiklerine sürdün bir sana sordum bunları bir de şiirlere herkes gitti kalmadı bak / bir köpek gölgesi bile ıslığımda kırık bir ezgi sanki yağmur yağacak ve bütün tapınaklar yine / hep yüzüme kapanacak... evvel masallar içindir sözüm rivayetsiz ağzıma saklımda tek bir küfür yok olası bir keşke herkesin tenhalığı serüveni ve sesi kadardır bu yüzden yolculuklar hep kendi kalabalığını taşır zaman / yaşam içindir dilsizim her mezar kuytumda tek bir sus yok okunası bir beyit göğsüm dökülüyor hangi gülüş düşse yüzüme bir ben mi kaldım aklıma ahu ömrüme zifir tetik... ıssız limanların bir yoksul hikayesi olur yakılmış dağların taşlanmış denizlerin bir kar tanesi bile gülümsetebilir aşkı yavuklunun yanağında çiğdem olmuşsa dağılmış bir coğrafyadır oysa yeryüzü ve rüzgarlar sığınmak nedir hiç bilmezler kasıklarında kasırga büyüten bu telaş her nasılsa yaralı turnalar gibi göçerler... sevdiğim saçlarındaki siyahı yoluma bağışla uslanmaz nişangahlar kalsın her geçit müebbet bir çığlık varsın alnıma terin kadar yazılsın dökülsün ayaza durmuş günler yüzünden dağılmış korkuları çıkar yüreğinden bir başka bahar yok yemin ve aşk adına serin akşamlarda omzunda serçeler titreyen ellerine benzerler ve sen hala... sevdiğim akasyalar arsız açelyalar nazlıdır ayak bileklerin kırağı yangını savrulan geçitlerde eşkıya sazı çalacak ömürleri dağlara emanet kan tutmaz nehir / kin bilmez hederden kedere dönen ovalar sahipsiz bir türkünün çok sesli makamıdır kor seherlerin dokunuşu el yakar yürek çatlar ısırgan otu ısıtmaz zühre yanar kimseler duymaz ve sen hala... ve sen hala incinmiş mektuplarda giz adımları ürkek yüreği yamaçlarda sis topukları tarhana çatısı alnı dağlı bir is okunmuş kitabeler gibi sessiz... taşları naçar sokaklar vuruyor yüzüme ve tanıdık bir yağmur bile yok üstüme ey hüznünün buğusuna düşen cam yorgunu kız ömrümüz ıslah olmaz bir patika / hani yol geçen bütün bildik bültenler bırak beyhude kalsın saklısız duran tek bir ağaç yok gölgesine kuyuların bile kuytu kaldığı koyu köşelerde yusuf’un yıldızlara anlattığı bir masalsın gözlerimde... Mert Metin |
Sen hala....
Yüreğimde şarapnel parçası...
Özel bir şiir...
Tebriklerim ve saygımla...