Hazır değildim, ucube bir sevgi de var olmaya ...
Anlamsız kalıyorum, aşkına ecnebi kalışıma ,
içim içinden geçeli epey olmuş; ayakları altındayım şehr-i İstanbul’un, ne biraz az, ne de biraz fazla ... Avuçlarımda iğde yaprakları, toplayıp sevdamı, düşme cesedimin ardına ... Sesime basma ey Aşk’a rutin kaldığım Kadın .! Tam oluyorum, yarım kalmışlığımdan sonra ... Başkalarının kalabalık yalnızlığına, paralel-im, kendime sustum, sana geveze ... Bilirsin ... Şair’ler aç karnına şiir yazamaz, bir parça ihanet, biraz ayrılık doldurmalı ceplere ... En mahrem düşler, yıldızları izlerken görülür sevgili ... Yıldızlar çölde en yakındır gözlere ... Daha mı siyah sanki bugün gökyüzü ? Güneş sanki sırtını dönmüş, küskün yeryüzüne , sigaramın dumanıda gözlerime kaçıyor ... Yok .! Hayır ağlamıyorum, dumandan gözlerimde ki buğu ... Esarete alışkın bir güvercin gibi, ardından topluyorum, kirpiklerimde bıraktığın çiğ’leri ... İsimsiz kentte ki tüm sokaklar, kırılmış tüm martı kanatları, bir adım atıyorum sokağına, bin kere ölüyorum ardından ... Kimseler de kalmadı artık bu şehirde, kimseler de yaşamadı içimde, senin kalıp, yaşadığın kadar ... Ölüm sıçratarak geçiyorum, elleri birbirine kenetlemiş sevgililere, ışıklarını geceye yaslamışken, kimselerin kalmadığı şehirden ... Biraz martı, bir parça yosun, koyuyorum arka cebime, mutasyon geçirtiyorum, içimde ki her öldürülmüş Aşk’a ... Kendi sessizliğimden korkuyorum, oysa nede çok haşarı bir çocuktum, yüreğimden yırtılıp, dizlerim üzerine düşerken ... Kundaksız gözlerim vardı, iki sen arası duraklarda, yüzümün coğrafyasına düşerdi gözlerinin siyah-ı ... Saçların düşsün diye, ve yanaklarım üşümesin diye, bütün gece sessizce ağladım ... İlk çocuk gülüşümü hapsettim, hayatın kahküllerine, ertelenmiş mevsimlerde saklıydı, ak’lanmaya hazır siyah-ım, denizlere yamadım, gözlerini, tütsüler diktim saçlarına, duymadın mı ? .........Sohbaharı karşılayan meftun’su ürkek bakışlarım la, hazırım bak; Hazan’ım olmana ... Uykularım da akmaz oldu gözlerimden, kimseye de emanet edemiyorum, açık yara’larımı, Cennet/ine heveslenip, ateşiyle kaldığım Yâr ... Penceresiz bir evin nasıl ki korkusu var ise gökyüzüne, korkuyorum ... Duvarlar ardına sığınıyorum, acılarımın üzerinden atlamak yerine, pusuyorum kuytusuna, korkuyorum ... Başka dillerde seni nede çok özlüyorum. Ölümcül bir hasta gibiyim, az kullanılmış bir yalnızlık arıyorum ... İliğimde kanımı kurutmaya niyet etmiş gibisin, yerden göğe kadar sensizken, ben, zaman’a kılıflar uyduruyorum, yokluğunu varlığınla sıvıyorum, bak; bak halılara öksürüyor gidişini ayaklarım .. Hâlâ söylemeyecek misin yâr ? Neremden en çok terk ettin beni de; bu kadar yalnızım ? Bu denli sevda dan yana Anne’sizim ? Eşkiya bir kavgadayım, ellerim yaşıma bulanmış, yürüyorum, cadde sırtımda, dışı yırtılmış yağmurluk gibi herkes, bir o kadar inanıyor, bir o denli güvenmiyorum ... Afilli oluyor yolumun üstüne çıkan her aşk, hüzün kesiği bakışlarımı kaçırıyorum, b/akmıyorum ... Oysa daha dün emeklediğim hayatta, demin başlamıştım koşmaya ... Hazır değildim, ucube bir sevgi de var olmaya ... |
Ne mutlu duygularını satırlara dökebilene.
kısmen rahatlamış gibi hissediyorsunuz,
beyaz kağıtlara karalarken hasreti.
Gidene dökemediğiniz zift kokulu mürekkebi
satırlara gömüyorsunuz.
Şairler yazarak tatmin olur, fikrimce
Aksi takdirde boğulur, hırpalanır
bu güzel şiiri okumaktan okurken yansıtılan duyguyu hissetmekten keyif aldım.
Ve ne mutlu bize iç dünyasını açan şaire ki,
tebrik etme ve böylesi güzel satırlarda kaybolma hazzını yaşatıyor.
Tarumar edilen gönül bahçede kalan çiçeklerinin solmaması için
sağnak yağmurlardan bir nebze umut yağışı dilendim.
Dilerim ALLAH'tan herşey gönlünce olsun
kalemin daim olsun, nice güzel, güzel olduğu kadarda içli ve etkili şiirlerde buluşmak ümidi ile
esen kal şair.
Hayranlıklarımı bıraktım şiire.
kalbi duam ile.