Bİ ŞEYLERE DAİR...Sükût da bir mevsimdi Gözden düşmüş olanlardan arta kalan Yitmiş umutların her dem zerresiydi Şimdi avuçlara konan Nasıldı? Neydi? Bir şarkının sürükleyen melodisinde bulmak aradığın şifreyi… Uzanmak onunla ne başı ne de sonu belirsiz yollara… Bir fotoğrafta aramaktı geçmiş yaşam izlerini Bakmaktı her detaya. Varamamaktı kaybettiğin her yokluğa… Sevda dolu akşamlardan çalıp, Sende kalmamış yanları çoğaltmaktı az daha… Umudun törpüsünden geçirmekti belki bolca. Sevgi denizlerinin en derininde yüzmekti Hiç karaya varmadan… Sığınmaktı bir koya güvenle, başka bir şeyle hiç karışmadan. Her zerrenin sana dokunan izinden emekli olmaktı hesapsız… Bir kuşun kanadına yaslanmaktı kaygısız. Zamanın artan yanıyla çoğalmalıydı belki de… Artmalı karışmalıydı diğer çoklukların yanına. Kalplere bir hüznün gölgesini düşürmeden Geçmeliydi arınmış yanlardan. Sonra çıkmalı ağır ağır ve toplamalıydı zamanın eteklerinden, Hakkımıza düşen payları… Her kes kadar yorgun, her kes kadar beklentili olmalıydık. Beklentisizlik dayanırken en sonunda bıçak gibi kemiğe Yürek rüzgarlarımızın denizinde yüzdürmeliydik karaya vurmayan gemileri. Sıkılınca yeryüzünde, dizelerden merdivenler kurmalıydı varmak için arşı-ala’ya. Çıkarmalıydık gözlerden maddenin görünmez bantlarını hesapsız. Bakmalıydı etrafa ne kaygı ne de başka bir tasasız. Atmalıydı sırtımızdan kuşandığımız melanet urbasını Dalmalıydı saflığın yanına anadan üryan öylece… Veremediğimiz onaylarla diyemediğimiz aferinleri çıkarmalıydı Artık kilitli kasalardan dağıtmalıydı, hak eden kullara bedavadan. Yüreklere vurulmuş asma kilitleri de kırmalıydı yeri gelmişken. Girmeliydi gönüllere, sevmeliydi karşılıksız en baştan… Eğitmeliydi sevemeyenleri sabırlı bir anne gibi şefkatle… Coşkulu kahkahaları ehlileştirmeliydi yeniden, gülüş fukarası ağızlara… Sevginin sınırsızlığından bolca alıp sevemeyen yanlarımıza Katmalıydı bol kepçeden… Üşüyen yanlarımıza sokulabilen dostlar bulmalıydı en baştan. Akan sular durmalıydı artık dost dendiğinde… Duran sularda sarılmalıydık dost olan yüreklere… Her derde deva sözünü dizelerden kaldırıp, almalıydık hayatın merkezine. Olmalıydık bizde bir kere, sadece bir kerecik gerçek bir şeye deva… Görmeli, tanışmalıydık görünenin ardındakilerle… Hayatın dayatmalar değil, güzelliklerle dolu olduğunu anlamalıydık yeniden. Biz istemezsek kimsenin vermeyeceğini görmeli ve istemeliydik yürekten. Sevginin uzakta değil, avucumuzun tam ortasında, Kilitlere vurulmuş olmadığını anlamalıydık bir tez evvelden. Dünyanın üzerimize gelmek için bahaneler aramadığını bilmeliydi gerçekten. Bir insana gösterdiğin yanların aslında kendini yansıtıyor olduğunu bilerek davranmaktı… Sevgi ile bakabilmek sağa sola öne ve arkaya… Aslında tüm yönlerin insana dair olduğunu, Hangisinden yürürsek yürüyelim sadece bizim seçimimiz olduğunu bilebilmekti… Tüm sevgi sözcüklerini bulmanın bize söylendiği kadar zor olmadığını anlayabilmekti. Elinizi tutan küçücük bir elin sıcaklığında veya omzunuza düşüveren bir başta, Gözünüzün ta, en içine bakan bir çift gözden, Yolda gördüğünüz size gülümseyerek bakan her yüzde, Gökyüzünden salınıp geçen bir çift kanattan bile, Bir çocuğun, bir insanın, her hangi bir canlının şefkatinde, rastlamaktı sevginin izlerine… Kolayca aranıp bulunacak, varılabilecek, fakat ilk bakışta görünecek açıklıkta olmayan bir dünyaydı sevgi… Uzak diyarların ardında değil; yerimizden bile kalkmadan ulaşılacak bir noktadaydı sevgi… Sımsıcak… Bize daima sokulmaya çalışan… Yanımızda, yamacımızda… Lakin kara gözlüklerin ardından bakıyor isek, dünyaya. Nasıl pembe bir yansıma bekliyoruz bir düşünsenize… Düşün içine dalmak için düşmek gerekmiyor düşlere… Sadece gözünüzü kapatın ve hayal edin Bakın neler değişebiliyor… Düş dolu yarınlara… Düş kapıları kapanırsa, gerçekler aralanamaz… Sevgiyle… maide özgüç |
Simray Simay tarafından 9/11/2013 8:42:54 AM zamanında düzenlenmiştir.