grip kritikkimbilir belki de çok eskiden günübirlik oynadığım tetris oyunundan bulaştı bana bu yap-boz gribi dar çerçevede nafile gelip gitmeler başlamadan bitmeler aşkın da, dostluğun da içine etmeler gezdim-tozdum, ezdim-büzdüm, yaptım-bozdum sizler gibi ben Allah’ın garibi ve daha yarısında yolun daha bir fincan kakaonun sudan da beleş olduğu varoşta, semt kahvesinde emmioğlunun (fal bakarken pişti kâğıtlarıyla, gelecekteki aşk yaşantıma dair) nedendir bilmem..bir anda damarlarımda dolaştı koz gribi A de bakayım : A bi(r)de Y de : Y şimdi bi(r)de I : I oku bakayım : A Y I kulakları çınlasın rahmetli Barış Manço’nun.. lâkin günümüzde öyle bir insanoğlu ki armudun en kötüsünü dahi yiyebiliyor bana kalırsa Pekin’de bir kış uykusu kadar derinden ve yavaştı panda yavrularının kıçında pür-telaştı kutuplarda nitekim fokların peşindeki kar ayılarına dek dalaştı boz gribi polenler uçuşuyor bahar zamanı rüzgârda çiftleşmeye iştahla hazır polenler vay başıma gelenler ah ule(y)n ah ule(y)nler (ki bir eski Türk filminin repliğinde kalmış) ve gülkurusu akşamlarda yüzümden dökülenler nasıl da ah nasıl da bir olup polenlerle yağmurlardan da evvel dağları aştı bir fırtına öncesi sessizlikte toz gribi ardından gülmeler, güldürmeceler atmacayı kanı için öldürmeceler bilmeyene, haddini bildirmeceler bu arada, bir şarkı var sırada Cengiz Kurtoğlu söylüyor: -hain geceler- ’ Derdime derman meyler, Dilim ismin heceler Seni benden aldılar, hain geceler Güneşin doğduğu günler, Yaşamaktan da beter Sana nasıl kıydılar, hain geceler ’ ... sanki dinlediğim anda taştı, duran bağrımda ağlamaklı hallerimdeki poz gribi derken çocuk çağlarım sınıfımı geçmişim de bisiklet almamış babam söz vermişti halbuki farzedin bir köşede doyasıya ağlarım farzedin yaz aylarında arkadaşlarım oyunlarda yağ satarken, bal satarken çocuk şarkılarıyla..öylesi mutlu ben elimde bakır güğüm.. tren istasyonlarında soğuk su satarım bilmem ne deryasıysa, hangi gönül yaylasıysa? aslında daha o yaşlarda, tutunmak için hayata çırpındığım bir savaştı düşlerimi donduran yoksullukta buz gribi hani demiş ya şair ’ ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda dokunabilir misiniz gözyaşlarıma ellerinizle..’ sahi ben de ağlasaydım bir çift kahve göz ile sel misali çağlasaydım yine de duyar mıydınız sesimi mısralarımda dokunabilir miydiniz gözyaşlarıma ellerinizle hayır! ne sesimi duyardınız ne de dokunabilirdiniz gözyaşlarıma ayyaştı herbiriniz, kalleşti elleriniz nadasa bıraktığınız düşler kadarı ile kokuşmuş bir yürekte leşti hayalleriniz ve elbette göz pınarlarınızdan süzülen kanlı yaştı -hemen sonra Van Gölü’nden- bir ülke coğrafyasındaki tuz gribi şiir defterlerimden, anket defterlerime.. uzanıp ellerime, nasıl koyabilirsin kendini benim yerime? sen hiç ıssız bir yürekte kalmadın ki ıssız bir adada kalmışlığına bedel Robenson Crouse’un.. ki isminin üç harfini almışlığım var yanıma * N İ L gel de gör..ta ötelerde oynarken üçmaymunları sırtındaki sevda yüküyle bir yunus.. rakı soframa değin ulaştı muz gribi çan çin çon dediler önce -Çin gribi- dediler Çin’den geldi dediler oy, çekik gözlerine kurban olduğum Çin Seddi ne güne durur? üç aşağı, beş yukarı üç-beş aşağı, yukarı avuç açıp da göklere yok muydu hiç yakarı? keçi inatlıydılar kuş diliyle konuşup kendi aralarında -kuş gribi- dediler kuştan geçti dediler leylekler mi getirdi yoksa koca bir yalan.. üç yukarı, beş aşağı üç-beş yukarı, aşağı Ömer Seyfettin/Kaşağı tımarlandık onca zaman biz sipahi uşağı Maraz Ali kuşağı dayı olmak iyi de kabası var işin bir de kabadayı hesabı.. başımızda nice insan kasabı nice parababası, çayırağası.. meğer büyük balık, küçük balığı yer imiş yenilen pehlivan ise güreşe doymaz imiş yemesi var imiş meğer işin yemesi-içmesi var imiş zira yaşam denizinde yüzerken onlar önde -o adam dediklerimiz..dayı bildiklerimiz- paletler altında kaldı bütün insanlık * oysa insan müsveddesi olmak hiç kolay değil şimdi sol yanımda vurgun..omuz gribi yoktur hiçbir şiirimde domuz gribi Ercan / ’09 |