3
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
1549
Okunma
Akşam olunca göğsüne dolgun kadınlar çoğalır
ayakkabı giyen ölülerin yürüdüğü ıssız kara parçasında...
Saat anason vurduğunda çalınır sıcak müzik…
Damar damar işlenmiş beden soyunur ayrıntısında şeytanın
deliksiz uyku kadınsız uykudur
salgın hastalık gibi eller dolanır etrafında
gözbebekleri pastoral zevkle renklenmiş
şarkı söylemek isteyen menekşe solgunu yüzde açılır yalnız ağız
ve başka bir ağız örter diğer ağızı
çan sesinde titrer eski kıta
kan sıçramış topraktan paçalarıma
silah gölgesinde memleketin yolları
ve açız, diyor hep birden sesine doygun boğazlar,
ve açız
ve açız
dünyanın son kadınını paylaşıyor
akşamın yakut süngüsünde kırmızı güneşler
beni ölüm tutuyor, ya seni?
En iyi iştah açıcı kadındır ve son yemek aynı kadının elinden gelir…
Bir şiirin son dizesinde patlar nepal
parmaklara bulaşır kırmızı mürekkep
Enseden tutulmuş, taşınmışız bir yere
Bıçaklar bileniyor başucumda
gaz solumak istiyorsan parka git.
Saat Anadolu buçuğu ve ben bir manzaraya bakıyorum
ya da manzara bana bakıyor gözlerimden.
İstanbul’da karanlığın en kalabalık saatinde
vapurlar çekiyor karşıdan karşıya sevdaları
İstanbul’da karanlığın en kalabalık saatinde
sokak başında bekliyor dilenci
ayakları çıplak, aynı zamanda giyinik kadınlar
dans ediyor barın zemin katında
İstanbul’da karanlığın en kalabalık saatinde
ölüme yakın yürüyüşe çıkıyorlar
parklarda yuvalanmış şekilsiz gölgeler misali
ölü muamelesi görenler yaşamaya çalışıyor
erime başladığında, solukta kaynar son istek
tuttuğun altın olmasın, insan olsun, diyenler sessizce azalırken
İstanbul’da karanlığın en kalabalık saatinde patlıyor
çingene kahkahası…
5.0
100% (3)