Esma 4
(esma kestane karası bakışlarıyla zühre yıldızını okşardı...ben kor ateşle oynardım...
bir yaz gecesi...kaşlarını titretip bana sordu...adını zühre koyalım mı...olur dedim... zühre o günden sonra...her gece...hep gökyüzüne baktı...) dalgalar gözlerimde ayak bileklerin gibi sekiyor esma içerim kırılmış şarap şişesi ayaza kesmiş dudaklarım çok karayel ısıttım göğsümde ciğerlerim köpek hapşırığı ve ne vakit adın geçse ansızın tütsüyor mendilinde gözyanığım artık kendime saklı kimliğime tutanaksız düşlerime de hepten bir fermanım... kent surlarından köy sularına kadar dalaşıp konakladım talan günlüklere bilmem kaç yıllık hikayeler deşip karaladım ay’sız gecelerde kıvrılıp sonra sevdiğin masallara da uzandım gülüşünü duymasam bir somunla belki dişlerimi döküp kıracaktım ilikleyip adımlarımı şu tenha yollarda tozlu kasketimle kalakaldım... günlerce kaldım durulmadım üstelik yağmurlar da hep gri yağdı binlerce yüzden sakınıp sakladım sonra bendime işgal sarılası gölgeni o gölgen ki pencereme konan beyaz sabah güvercinleri o güvercinler ki ellerini her gün ağzım kadar öperlerdi ve ben şimdi hangi yanıma gömerim bu kuşların her seher sen diyen seslerini ve ne yana dökülürüm nefesim böyle küsmüşken kendime ve ne yandan çıkıp gelir seni bana anlatan nihavent bir beste susma esma söyle... yine soluğumun takvimlerden böyle gelip geçtiği bir gece yolunu gözleyen bahçemize yeni ezgiler ektim esma sonra sevdiğin yıldızları çalıp göğü sarmalayıp yatağına astım sabaha karşı bir cami avlusunda dizelerle vedalaşıp ömrüme esma diye bir veda sıktım... üzülme esma ben senin yanında zaten arabesk bir şarkıydım... Mert Metin |