Toprakça..
sevmek ismini bilemeden özlemek belki
bir şehirden telaşla kaçmak gözlerin diye siz neye sayarsanız sayın vedaları her aşk özlemi kadar yaşar işte yitirdim bıçkın sevilerin atlasını kalmadı yengisi naçar sevinçlerin seslerine kan çökmüş turnalar gibi savrulup duruyor bir yerlere sesin... hiç yaşanmamış bir ayrılık bazen günler döşümden dizlerine düşecek yağmurlar hiç öpüşmediğimiz gibi biter bakarsın her şey herkes gölgesini alıp kendi karanlığına gider ben bende bitirdim hoyrat günlerin masalını sen yine makamı talan şarkılar söyle ağzının kenarında hicran kesiği bir yara ölüm desen bültenlere düşen sapsarı cilve... sevmek düşlerini bilemeden özlemek belki olmaz bir yol’a nedensiz çıkılır yürek söz’e varmasın biliyorum hiçbir uzaklık fayda değil vuslata öncesi olmayan kaç ömür çiğnendi zaman yokuşunda işte sen kadar etmiyor bu ezan yalnızlığı her çaldırdığım inziva ellerindi sanki çok oldu unuttum maviye duran kapılarda izimi herkes kadar kendime de tenhayım şimdi... kimsenin uçurtması kara yazılmaz göğe muskası kırık çağlarda çıta tahta kimlerin harcı sorulmadı sevgilime çaldığım ucuz çiçekler derken harçlık kaldı cebimde telden örgüler bu yüzden sis ne vakit yağsa bir güzele gözyaşları duvar büyüten acılar dillenir beni bu sağanak yağmurlar değil anne kan versem göğsünde sütün kirlenir... nereye gitsem dizlerimde o malum sancı oysa bir ben değildim ezgisi yanık dağılmadan geliyor yokluğun bu ne eda saçların nilüfer suyu kaldım sensiz sokaklara imanıma kadar çamur kapılar benden uzak pencerede bir kız düşsem beni öldü sanacak varsa kirpiğinden bir tel et müebbet ne ki nasıl olsa dar yere yeniden vururlar beni... yeniden istanbul olmaz bir başka şehir ve bir aşka serüven etmez her yol üstüme değen şu rüzgar hangi dua seher değilse kimindir peki bu beddua bulvarları şaşıran benim öyleyse adın hani kimse üstlenmiyor kendime tanık cinnetimi gittim sürüldüğüm dillerin çıkmazından belki birileri söyler şiir diye hayırsızından... (Hem Mert Hem Metin Olandan) |