Kendi içimize sindirdiğimiz kadar özgürüz...
Öncelikle kendi içimize sindirdiğimiz kadar özgürüz...
Bunun anlamı ortak bilince tutsak olmak değil, tam tersi, ortak bilinci oluşturacak özgür iradeyi ortaya koymak olgunluğudur. Keşke ne diyeceğini çok önemseyeceğimiz çoklukta EL ALEM’ e sahip olsak. "Tencere dibin kara, benimki senden kara. " Bu da, endam aynası gibi bir söz... Birinin kendi realitesini yaratma çabasını ve el alemi de, amiyane, tınlamadığını ifade gayretlerini bir kalite ile birlikte sunması, doğru yolda olduğunu gösterir. Kendi için sevdiğini başkası için de sevebiliyor sa, itirazı olana da "ben buyum " diyebiliyorsa Gerekçeler sağlam ve sağlıklı olmalı diklenişin... Tarihsel gelişmelere baktığımızda, özgürlük, sosyolojik bir vakıadır... Bedeli olan bedeller ödenen. Ödemeye razı ve can atan asil ruhlar tarafından. Kendini ifade etme tarzı, muhatabı aşağılamıyor sa mütevazı bir söylemle, erdemdir. İnsanlar seçimlerinde, düşüncelerinde, tarzlarında özgürdür evet, mesnetsiz dayatmalara, güdümlük koyun muamelesine itiraz etmek ve hatta mücadele etmek özgürlük hissiyatının onurlu eylemidir, daha ötesi en doğal hakkıdır. İslam felsefesi insanı minnetle borçlandırmaz. Yani ruhen rahat ettirici tedbirleri ve tavsiyeleri vardır. " Allah’ a şükür, kula teşekkür" der. Helalleşmeyi ve ödeşmeyi şartlar, ama alacaklıya (nefsine ağır gelmeyecekse) helal etmesini, güzel olan budur diyerek tavsiye eder... Bu yalnızca maddi alacak verecek davalarını içermez, kapsamı oldukça geniştir. Ötekileştirmeden, siyasileştirmeden bu konuyu da konuşmak gerekir, çoklukla özgürlüğün önünde bir engelmiş gibi gösterilmeye çalışıldığı için. Ne var ki; özgürlüğün sınırsız olduğuna inanmıyorum. Şu veya bu şekilde kabullerimiz var çünkü. Özgürlüğün sınırsız olduğunu var sayarsak, kimsenin hızına yetişemeyeceği, anlamakta ve anlatmakta domura uğrayacağımız, bir süre sonra insanları özgürlük adına esir alan bir ucubeye dönüşmesi kaçınılmazmış gibi geliyor... , Ve sanırım özgürlükler, haklarla sınırlanıyor... SELDA İYİEKMEKÇİ |