24
Yorum
22
Beğeni
5,0
Puan
2963
Okunma
-I-
Dünyalı bazı bayanlar bir çalım bir çalım yanımdan
Burun kıvırırlar geçerken, hoş da değiller üstelik
Amazonsal tavırlar terse teper ah ederler önce bilmezler
Ruhumun kıvrımlarında kaybolurken kediler
Dama çıkmadan mart gelmeden yok olan
-Gemiler gibi kara deliklerde-
Kaybederken umudu gülmezler
Ve bilemezler odunsu bitkilerin kokusu hiç olmaz
Çoğunda fıtrat sert esen yel gibidir
Olamazlar lâle mesela ve de mutlu
Onca aramalarına rağmen dallarına
Alamazlar kökten su
Kondurmazlar ne arı ne kelebek
Kısır kalır her gün açsa da çiçek...
Bulanırlar durmadan duasız arzularlarla amansız
Dumanla karışık tozlarına fabrika bacalarının kara
Kurum yüklü, yapışıp değiştirsin diye islerine
Kapalı ayaz havalarda rüzgârdan
Dilenirler adeta renk versin yapay
Ve zehir solumak dahi akla gelmez ölüme adım adım
Yaklaşırken çalar oynar zil sesleriyle
Etekleri fır fır ederek buna
“Ne gerek var” demezler
Birazcık asalet ve merhamet ve letafet ve iffet...
Git git git
Biterken ömür buruşuk çizgilerin yarıklarında yüzleri
Somurturken korkutmasına çocukları
Hiçbir zaman aldırmazlar
Geçer gider geceler...
Bir sokakbaşı tutulmuş gecesiyle hortlaklar sağa, sola
Kaçışır; görenler kaldırım taşlarına takılırken eyvah!
“İmdat” isteyen açılmış gözlerle bağırır, bakarlar
“Gelen var mı?” Diye, delip geçecek gibi gecenin
En koyu karanlığında kapkara ipliği seçermiş gibi olurlar
Ve bir taş, alev alev bir ateş... Tir tir titrer
Uzaktan, onca ki görünecek biçimde parlayıp
Yükseltir azıcık umutları sönerken
Ve son nefestir dünyanın kadınlarının sinesi çarpmaz artık
Ölüm vaktidir...
-II-
Dünyalı erkekler, bozulmuşluğa bağıl boğulurken
Kadehlerde, camdan, içi boş gibi duran
Ellerde... Gölgeler kesik kesik
Yansımalar birbirinin yüzünde titremelerdir
“Korkuncun en kötüsü bu olsa gerek”
Diyesi gelir gece-kuşlarının... uçarken ihtiyatın sesiyle
Felahı aramaya koyulurlar, sanki de bulacaklar deliğini gecenin
Sürgit bu karanlığın içinden sıyrılabilecek gibi...
Umuda kanat çırparlar habire...
Manik depresyon halinde ruh inceden kesilmiş cam kırığı üstünde
Gezerek kanıyor içten içe... Derelerin en dibinde baş yukarı
Yüzerken balıkların kızıla döner suda pulları...
Atılan ağlardan kaçmak imkânsız erkekleriyle kadınları dünyanın
Birleşmiş el ele avdalar bu gece
Saklanmış olduğunu ayın öğrenmişler önceden
Hoyrat naralar atarak
Ayaklar ıslanmış, aldırmadan üşümelerine
Çamurdalar; saplandıkça saplanıp kalırlar...
-III-
Al başını... -bana, küçümseyen gözlerle
Bakarken- vur taşlara; sana kim haber verdi
Yanılgımı
Çalgı mı
O çaldığın bayıltır beni
Notasız... Gürültü sadece...
Cinsaçıyla canıma yapışmış...
Kanımı emer
Ve cinler görünmez insana ya, düğün yaparken çalgıları
Oynayanlara coşku verir, göğe çıkarırmış bütün konukları
Hâkim, müebbede mahkûm ederken sanıkları...
Atarmış kapı-altına
- IV-
İşten...
Güçten...
Düşmüş kocamış dünyalı şu kadınlar
Ah, şu erkekler yok mu? Ucunu kaçırıp da ipliğin yıldızına
Yeniden geçirmeye çabalarlar kör gözle iğnenin...
Ut duygusu bitmiş mi? Hiç olmamış belki, diyeceğim
Ki bazı halleri dayatarak... Yalan, talan, kargaşa…,
Müttefik salgınıyla sürüncemeye koyar düşünceyi kimisi kendi sürgünlüğünde...
Anlamakta... Bu zamanlar zorlanırım, anlayamam yalanları
Durmadan anlatılan dünyalı kadınlar ve erkekler üzerine
Kurgusal bütün öykülere inanmamı beklerler beni saf sayarak ah!
5.0
100% (24)