melekler kalbi terk edince demir renkli bir iskelete döner insanŞiirin hikayesini görmek için tıklayın derdin nedir senin ey insan
nedir bu bozgunluk, bu telaş ve bitmeyen kavgaların gırtlağına kadar gömülsen de günaha kapatmaz senin yüzüne kapısını sen yeter ki bir an olsun onu an ve anla "Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı. gerçekten senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır." duha s 1. 4 şerh "gözlerini üstüme dikme artık" dedi ve ağız boşluğunda biriken günahların tenine devirdi başını arınmak için çaresizce ilahi sancı kusan d/olgun bir yeminle saçlarını günaha gömdü insan sabahı bekliyordu yaşamak için yine ışığa mecburdu tükenmezdi onun umudu oysa gece ne şeytani nöbetler geçirmişti yar ile diz dize göz göze yapışkan ve al kaç bir mutluluktu bu farkında değildi ellerini öperken suskun yağmur kuşları gönlü boş sefil kediler titriyordu dizlerinde yoktu onların tek kuruşluk düşleri onlar kadar oda yoksuldu işte bakışları hep soğuktu alıcı kuşlar gök taşırken geçmiş zamanın kör yüzünden içi çoktan ters yüz olmuştu bile dünyanın yürünmezdi artık onun görünür izinden daha kendine bir kare olsun yer bulamadan korkmuştu ruhunu yoran bu müthiş mucizeden kaçmıştı hep sonsuza uçup hür yaşamaktan ve adını sıyırıp sol kaburga kemiğinden karnını tuttu yüzünü sakladığı ins"in gözünden iki eli böğründe yönsüz alev iki ayağı sırat yolu gibi ateş ve insaniliğin verdiği şefkatin kaygılarında ağladı ilk gün yalan ve çok yılgın sonra dehşet bir savaş “beni cezalandırma” diye yalvardı çulsuz bir telaş ile boğazında iki düğüm olmuş sancısı içiyordu dilini yüreği deli bir mermi gibi koşuyordu dört nala yutuyordu şehadet demini tam yakalandığı yerde kırmızı gökler saracaktı tenini bilirdi af diliyordu dilleniyor du ucube yolların kalın gözleri bakıyordu yüzüne düşleri korkunç ve uzundu yüzü çok kısa bir günlük zulümdü ansızın batıyordu tenine güçlü bir zaman bütün suları çekiliyordu içinden ruh kaynamadan uyanıyordu öğlen sıcağında uyuyan nefs-i lisan gözlerini toplayıp bu miskin hür rüyadan akıyordu içine küflenmiş bir dere kenarından ve rüzgar esiyordu amansızca göğsüne dağ çiçeği dingin nehir ve küskün ovadan inen akşam telaşı başlıyordu yeniden çıplak şakağını yutan güneş parmak sallıyordu ona diyordu az sonra gömeceğim seni karanlığıma her şey herkes düşmandı sanki o anda çarpıyordu duvara benzer matemli yalnızlığa bu gece kendini boğacaktı son uyku sokağında biliyordu ve bir o kadar üşüyordu yanarken kalbi ağzında secdeye bakan bir duanın gönlünde ağladı ve haykırıp çığlık çığlık ey Alem şahı nerdesin sen dedi ve onu bağımlı kılan ölümlü tanrı insanı tutmuştu göğsünün kelepirinden bir karış aşk basıyordu gerdanını boğan denize güçlüydü şehvetin ayazı aç kadın ve tok erkek savaşı bu balıklar sabır çekerken otuz iki diş kökünde kumdan kavimler dağılıyordu dili yanmış o lal odalarına ve tanrı acıkıyordu birden atasına benzeyen çoğul bir çoklukla fışkırıyordu kanı tanımsız bu arzu tahtına cehenneme küllen yeminle aklında sırf tadım vardı bu demde ziyafet vakti gelince özgür bırakıyordu onu kendine ve o dört kıyamet içinde sevişiyordu bu küstah ölümle anlat diyordu üç kareli temyizsiz bir karanlıkta aklında koca bir dünya bocalıyordu haram bir ağız kapısında yakıyordu bakire saçlarını hiç acımadan sonra tövbesi katran kokan ağarmaz bir suçla kuşların gelip bozduğu bu sessizliği ihanet sayıyordu yalnızlığına birde melekler kovuluyordu ikramın koynundan emziremem karanlığa sütümü diyordu insan masumiyet böylesi sarhoşken göğsümü yakan yağmurlarımda dur orada yaklaşma bana nisyan içi mi küfürle kuşatma dengesiz atlar yelelerini tarıyordu ruhu bozuk savaşlar terlerken sırtlarında tepelerde yusufçuklar uyanıp yaşam diye gürlüyordular bu ölü hale hayvan aklı diyen tanrı kör sineğin ağına düşüyordu aklını toz rengi merdivenlere salıp göklere direkler dikin diyordu beyninde meleklerin sesi çınlıyordu kan rengi direniş içinde Nemrut o fersiz kanada yeniliyordu unutma inan ve elini “bismi” diye uzat kızıl renkli dağa çocukluk öksüz bir ceninken henüz isa dil sürüyordu huzura mağara içinde Allah sesleniyordu kullara haydi toprağa muhakkak kurtuluş o Makam-ı Mustafa mhd sancılı dönemlerde elendiğimiz bu günlerde her hangi bir ırk renk ve kimlik gözetmeksizin yalnızca insan olmak adına ve insani mülahaza niyetine dokunduğum gönül yaramı okşayan çok değerli seçki kuruluna şükran ve teşekkür dileğimle. göklerimizi saran bu kara bulutlar rahmet ve Nusret dışında bir zerre olsun düşmesin yere.Mevlam yar ve yaranımız olsun inş. Ülkeme sonsuz bir esenlik ve barış diliyorum...Amin. saygımla |
sevgi ve selamlarımla...