1
Yorum
0
Beğeni
4,0
Puan
1653
Okunma
Sabah soğuğu yemiş, gelirdi denizden
omzundaki yırtık ağ yirmi okkalık
kıyafetlerini çıkarıp üzerinden
sobanın başında kuruturdu
pencereden limana bakıp
türküsünü tuttururdu Mustafa reis
bilmem ne ara büktü belini
şu bulut tüccarı deniz!
Reis elliyse
evi elli reis yaşında
ne tavan arasındaki fare muharebesi bitiyor
ne de aralık ocak başında
neyi yemek yapacağız telaşı
gün ışığı emekçisi bilekleriyle
mazideki hayalleri, dilekleriyle
bulamasa da tencereye koyacağı aşı
döndürür kendi çarkını reis
döndürür anası, eşi ve çocuklarının çarkını
zelzele ile fırtına sarmışsa da afakını
gün doğmadan uyandığıyla sırtlar
ve başka gezegenlere götürür
belki de bunca yükü taşıdığından
eğiktir üzerinde yaşadığı dünyanın ekseni
belki de bunca yükü taşıdığından
eski bir gemi gibi memlekettir bedeni
denizden her gün küçük kızlar
çürük oğlanlar çıkarır sellerden artakalan
ve dizi dirseği yırtık üniformasından
esmerliği görünür
yüzü gibi kolları ve bacakları da
oldukça vurgun yemiştir öğle güneşinden
uzakta kaldığı günler eşinden
lüküs ve şamandıra olmuştur arkadaşı
esmerliği gövdesine uğramamışsa
kalbinin aydınlığı vurmuştur dışarı
memleketin sahibi kuş, dişi arı
gün ışığı dahi bilmeyen kadın
gözleyecektir sularını denizin
ve aşınca uzak lacivert dağları
uzanıp ağlayacaktır dizlerinde reisin
şimdi himayesindeyken
bu rüzgarın bu sesin
şu asrın ihanetleri ortasında
ekmeğini tuzunu hiç takmadan kafaya
sen de baba demez miydin
balıkçı Mustafa’ya!
5.0
50% (1)
3.0
50% (1)