(P)ÂRÂYA TAPAN ŞÂİR
Sensin, kıtalar boyu dolaşan o şöhretin,
Mukadder heybetiyle tek sahibi sanatkar. Büyük bir ihtişamla yarattığın kudretin; Yankısından mezardan ölü canlanır kalkar. Tereddütü ufukta cezbedâr güzel sardı. Müptela çehresini mutlak bir ezel sardı, Hep arafta bekleyen yüzyıllık bir devrimi; Her aruzu reddeden umutsuz gazel sardı. Sana hırsız diyenin boynuna kement takıp, İbret-i âlem diye tutup sürüklemeli. Gece-gündüz başına koyarak bir murakıp; Belki böyle ödenir her ithamın bedeli. Ruhunu çepeçevre isyankâr meltem sardı, Tedavisi imkânsız mecruh-ı elem sardı. Ne idüğü belirsiz romantik vücudunu; Hakikati katleden ölümcül mâtem sardı. Hangi hazin yenilgi başına üşüştü de, Bu kadar efkârlanıp hüzünlendin yiğidim. Hangi ebabil kuşun taşı sana düştü de; Hayat imtihanından pek elendin yiğidim. Bedenini ağ gibi mustarip melâl sardı. Gökyüzü meftun oldu; arşı bir ihlâl sardı. Mâzî, yerle bir oldu; sarsıldı kürre-i arz; Âtî ihtiyarından genci ihtilal sardı. Hürriyet gibi aydın hür şafakta dalgalan, Ey şuâra indinde (p)ârâya tapan şâir. “Masum bir tebessümdü” senden geriye kalan; Bir hatıra olarak ne varsa sana dâir. Öz nefsinden utanan bir nesli haclet sardı, Ahengi boydan boya dehşetli illet sardı. Tahayyül uykusuna dalınca mahzun gönül; Şiiri şahlandıran şâiri gaflet sardı… ârâ: Allah, Tanrı, Yaradan |
fakat hiç bir zaman gerçekleri göz ardı etmez
Şuara suresinde tarif edilmiş her yönüyle
Yapamayacaklarını söyleme" diye emreder Kur'an
farklı ve etkili bir kalem
selamlarımla