DUDAK BOŞLUĞU
İki uçurumun arasında bir yerdeyim,
Sesimin yankısında ağlayan bir kadın var… Onun şakağında ise namlu… Adımlarımı seyrelttim… Ayaklarım çıplak ve kumlu… Uzanıp dokunabileceğim mesafede , unutulmuş bir şair… “Korkma” dedi “Korkma Sadece çok yalnızsın… Adına şiirler yazdım ısınasın diye, İncili bir tarak getirdim sana, Saçlarını tarasana… Ve birkaç mektup; Mors alfabesiyle; kısa kesik mektuplar… Sana yazıldılar… Sonra,dinlediğim kırkbeşlikler, Senin sesinde daha güzeller… Bir de, Akşam üstü yürüdüğüm yollarda, kendi kendime söylediklerimi, Sen yanımdaymışsın gibi gülüşlerimi, Gençliğimi, Yel değirmenlerimi getirdim…” Hepsini aldım yüreğime, Hepsini sakladım en derinime… * “Kaldır başını” dedi “Yanındayım…” Sımsıkı sarıldı. Yorgun bedeni,yer yer sarsıldı. Oysa kale gibiydi aşkın karşısında. Öyle mağrur, Öyle müşfikti saçlarımı okşadığında. Bir çocuk kadar masumdu bakışları, “Gözleriniz” dedim Tatlı bir öfkeyle çatıldı kaşları… “Sus çocuk…” dedi... “Bakma gözlerime… Sen bakarken,unutuyorum yaşımı, Sanıyorum ki bir melek sıvazlıyor başımı” * Ürkek, Mahçup haller, Buruşmak üzere olan eller, “elleriniz” dedim… “ellerim,ellerinizde güzel…” Güldü… “Babamın ellerine benzedi git gide, İkimiz de memlekete kurban, İkimiz de yaban ilde…” * Oturdu pencerenin kenarına, Uzun uzun sustuk… Bazen sessiz bir iç çekişte kavuştuk. Aklı başında bir sevdanın diplomatlarıydık, Bir imkansızlık vardı ortada, Boş bir kağıdı tereddütsüz imzaladık… Ben, o çok sevdiği şarkıyı söyledim,yarım yamalak, O,son yazdığı şiiri fısıldadı kulağıma… Ve dolan zamanı geriye sardık…. Sımsıkı sarıldık… * Dışarda yağmur yağıyordu, Anneler, akşam yemeği için, çocuklarını çağırıyordu sokaktan. Onların evi, mis gibi yuvaydı, Benim evim,leş kesen bir ayrılık… Birden kalktı ,yığıldığı koltuktan, Kapıya doğru yöneldi, Vakit gelmişti…. Ne o, arkasına bakabildi, Ne de ben, “biraz daha kal” diyebildim… Sayıklar gibi, “Beni merakta bırakma, Ara sıra da olsa, ara… Üstünü sıkı giyin, Yakanı,bağrını açma… Hava soğuk, Hayat çok kısa…” Daha söyleyecekleri vardı, Duraksadı niyeyse… Dönüp, son bir kez sarılacak diye beklerken: “Yaşıtlarınla gez toz, Takma her şeyi kafana… Perdeleri de aç; güneş girsin odaya… Böyle eve kapanıp,saklanma… Balkona çiçek falan ek; Menekşe,reyhan,sardunya…. Kimse olmasa da yanında, Onlar yoldaş olur sana…” Dedi, kararlı bir ses tonuyla…. Ve gitti… Simsiyah bir gölge indi odamın tavanına, Bense kalakaldım bıraktıklarıyla… Ağlayasım geliyordu ama utanıyordum. Gözüm daldı, içtiği suyun bardağına; Yirmi yıl geç kalmıştım, o dudak boşluğuna Ya da O, erken gelmişti dünyaya…. |