Postalın günlüğü...Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Gri postalların toprağına çiçek ekmeye çalışıyoruz...
--Sevdiğim şehre yağmurlar
Siyah, gök gürültülü yağar Sanki gökyüzün lanetsel dökümü Nedendir bilinmez! Aslında ne güzeldir Dağı yamacı bizim ellerin Çocuk sesleri, taş tınıları Ve çayın bardaktaki ılgın tonu… Birden karışır; silah sesine barut kokusuna mavisi siyaha döner toz duman dağlarımın zirvesi Alacalar döner durur baş üstüne sanki Ebabil kuşları bölük bölük Taş yağdırıyordu tepelerden! Nuh tufanına eş yangın yeri. Kapanır gökyüzü siyah gelinlik gibi Karıncalar bile firkat ’i yolunu şaşırmış İz bilmez telaştalar... Düşman basmış köyleri Fark neydi ki resim aynı şeritte Bizler az seneler yaşadık! Bu davetsiz misafir ağırlamalarını Babaannem anlatırdı: Siyah postallı adamların fütursuzca Mereklere nasıl daldığını “dur yapma” diyene kadar İşin sonu… “haydi, kalk kadın” varmıştı bile Ne üzülürdü anasından kalma Sandığa el uzatan adamın Destursuz beyaz leçeğine dokunmasına Harp miydi? Bazen anlamakta aklım almıyor Hayal mi rüyamı diye bir de aklından çıkmayan yetim Rıza! Alıp götürmüşlerdi... Kimliği belirsiz mekanlara Dönecek diye beklerdi Saçıma aklar düştü, o hep bekledi Gelecek ve azığına ortak olacaktı Arifeden hazırlık telaşında Ben bilirdim ki Rızanın bayramı kanlı bitmişti O hiç gelmeyecekti! Sorgulamazdı hiç kimseyi Sorsa da ne olacaktı ki Sanki gökyüzü maviye dönüp Kardelenler çiçek mi açacaktı? Rıza sırra kadem makamında Erenlere yoldaş olmuştu... Farkında olmadan tarihin tekerrür senaryosunu Topluca izlemekteydi gözler... Çok Rızalar gitmişti dönüşsüzlüğe siyah postallı adamlar fosil merasimindeydi Onlar gelmeyecekti kesin de, Götürdükleri de dönmedi... Postalların rengi değişmişti, Babaannem hakka yürüdügünde. Şimdi griye dönmüştü renkleri Bastığı yerlerde izi bulunmasın diye Şimdi desturu bırak cenabet dalıyorlar Artık bekleyişler yok Hep biliriz ki onlar hiç olmadı. Burnumda Anadolu kokusu; ________________ruhları toprak bekçiliğinde... Sermin Çınar/İzmir |