KİMSE BİLMEZ, KELEPÇELER BİLİR ELLERİMİN ÖYKÜSÜNÜ...
Kimliğini rehin bırakıp kitap alan çocukluklara...
........ Kimse bilmez, kelepçeler bilir ellerimin öyküsünü acı kusan gecelerde besteledim yalnızlığın köhne türküsünü. kimse bilmez! yalnızlık bilir / yalnızlık her şeyi bilir... * Ensesinden vurulmuş biri kadar soğuktu gece ve sıcak değildi hiçbir şey ellerin kadar... ’Karanlık kördü ve acımasız...’ yüzünde varoş bir gülümseme; ellerinde yaşamış olmanın suçluluğu gözlerinde kedere mecbur simsiyah yılların yüreğine dar kılınmış aşkların; sesine çığlıkların- ayaklarında protez umutların... Koş... daha uzak yok kendinden başka... Koş... kendin oluncaya kadar... nasıl olsa kanayan bir yaradır her gün akıp gittiğin... * Yıllar var ki asıp içimdeki uçuruma umudun mavisini; yorulmuşum bir yaranın içinde ağrımaktan!.. şiirlerle doldurmuşum duvarların hafızasını. Kelepçe ne bilsin ayrılığı; bir karanfil gibi açıyorken her sabah, kaç yıl umuda, özgürlüğe dar avlularda... İşte o avlularda ölümle yan yana koşar sensizlik bir bıçak eğrilir kalır içimde... Nasıl anlatsam; anlamanın kanatları kırılmış... içilmiş bir rakı kadehi gibi gecenin kasıklarında göğsünde acı emzirmiş anam, yıllarca - bin yıllarca... susarım küflenir sesim. şu eski resimlerde yarım kalmış hep hikayem; susarım küflenir sesim... * Sen görmedin; sesimi de bu ’soğuk duvarlar’ tutukladı! Bu ’diş ağrısı gecelerde,’ koğuşlarda çürüse de düşlerim ve hançer ucuna iliştirilse de masumiyetim, şimdi Palandöken dağlarında bir bahar üşür... dışarıda sokak çocukları... dışarıda kendine tutkun fahişelerin paramparça aşk öyküleri... benimse, akşamın terli avuçlarında anlımda bir şairin ölü güvercinleri. * Şimdi anımsanması gereken ne var ise; özgürlüğüm, hapishanem Türkiye’m, ne gidecek bir yerim var, ne de döneceğim... Birdal ERDOĞMUŞ - |