Taş Sayıklar Sen SayTaş Sayıklar Sen Say taşları sayma huyu vardı sevgilimin denizden esirgemezdi saçlarını göğe bakarak söylerken şarkısını hiç geride kalmadı, hiç ilerlemedi dünyası. onun için avunt taşları toplarken kırmızı rölyefli yeni çıkmış bir kahır gibi sıcak ve ağır bakışlarımla ona doğru uzanmaya çalışırken Kış çiçeği anlatılmalıymış sonsuzluğun da sonu olduğunun insan en çok iple bağlıyken kendinden uzaklaşırmış düşmeyi öğrenen kuşlar kadar kö, kanatlarımda su izleri kırılmış camlarımla dans ediyordum içinde, o nereye baksa. hatırla tanrının dizi dibine oturup içilen ilk şarabın acemi bir öpüşten farksız olduğunu öğrendiğimiz her şey gibi yenile ve yeniden hatırla sabahların bir yerde gece gibi gözüktüğü gittiğin her yerin ceset örtüsü olduğunu gemilerin bile bir farklı koktuğunu çocukluğunda sana ilk dokunuşum gibi hatırla, kıyına çarpa çarpa. sonra yağmurlar mı gelmiş anlat bunu sessizce sunarken yaşadıklarımı sayfalara ve sana yaşlanmış ağaç korkusuyla dökülürken yapraklarım nereden bilebilirdim sonbahar olduğunu sanki cilalanmış bir göz gibi irkilirken ve yağ dökerken gıcırdayan sanışlarıma kendimden geriye sayıp sana kaçtım. sen taş toplarken Ben taç yaptım ayrılıkları üzgül başına. hep taşları saydığından göremedi beni taşlar bile tek başınadır aslında bu yolda arkadaşım, acımla devrilirken kö uykularına seviştiğimiz yatakla beraber yanarken gözlerimde hiç göremedin hangi sudan geçtiğini zamanların ve ezbere yaşayan bir çocuğun bir yerden sonra asla geri dönemediğini hiçbir zaman anlamadın anlamayacaksın! Payanda |