Yol
Yol
Karanlık geceye tüllenen afak, Bin bir zehir ile iksir yoğurur. Âlem kadar geniş, noktadan ufak, Geleceği meçhul bir yol doğurur. Bir ucu karanlık, bir ucu boşta, Süzülür şafaktan yılan misali. Her kıvrımdan öte boşluğa koş ta, Her meçhulde mumla ara visali. Her kıvrım yarına bin azap solur, Dama savrulurken dünün pabucu. Güneş emanettir, gün yalan olur, En son bir geceye saplanır ucu. Yağız at sırtında zaman her hece, Dünya denen yerse; kuşaksız eğer, Koştur bilinmeze gündüz ve gece, Başladığın yerdir varacağın yer. Bakarsın doğduğum gibi üryanım, Şahlandığı gibi küllenir şule. Bir yanım gülerde ağlar bir yanım, Yol batarken yavaş yavaş meçhule. Gerçekte aslına boyanmak gibi, Başlangıçmış asıl bitti sanılan, Başka bir bahara uyanmak gibi, Özünde sonbahar diye anılan. Bin yıl bahar olsa yine sonu kış Son güzü görmeden anlamaz beşer Değişmez kudretin vurduğu nakış Tohumlar toprağa hazanda düşer Mevsimlik daldaki emanet çiçek, Yaprak dökülen de yaklaşmakta han, İnkâra varmakla değişmez gerçek, Hayat yolu büklüm büklüm imtihan. Suyun damla damla güle yarışı, Kendi özündeki derin susuzluk, Her damlanın yok oluşa varışı, İlmek ilmek, kıvrım kıvrım sonsuzluk. Dönüver de bir bak giden zamana, Kopuk kopuk bir film, çizik bir plak. Anlarsın maddenin üstünde mana, Giderken geldiğin gibi çırçıplak. Geriye dönmez mi bu yoldan giden, Bu hanın yerlisi yok mu ey hancı? Tanıdık bir sima görülmez neden? Giden misafirdi, gelen yabancı. Şefik Tiryaki |