Devasa Hayvancıl Egobir günlüğüne insan -hayvan- olsa değişse kâinat kırılsa ni’rengi lâl olsa kendisini ifade edemeyen mesela kedi olsa; örtse pisliğinin üstünü! kanguru olsa; cepkeninde çocuğunu tılsımla taşısa sürünse solucan gibi yerde balık nasıl ki nefessiz yaşayamaz karada deve kuşu gömer başını toprağa insan da böyle umarlı olsa m/illet kaygısından uzak utanmayı bilse bir anlamı olsa varlığının ’’at gözlüğünü çıkar’’ sözünün at olmakla alâkası olmadığını anlasa eşek kadar güzel bakabilse tekmelemese düşlerini zambaklar ülkesinde eteklerine tutunup avlanmayı; avlanırken güçsüzü ezmemeyi bilse aslan olup sonra geldiği yerlerin havasını, suyunu hülyalı ahengini taşısa turnalar gibi ve geldiğinde bir çınar gibi yıllansa ki ne kadar yaşlansa o kadar genç ceylanların gözleri sedef yoğunluğunda taki dudakları değince pınara çöl sofrasında tenhada bir avcıya av olmak kaygısına düşse rüzgârı bulunca zeval vakitlerin gözcüsü en keskin ışığından arınır kalbi bir âh çekse ufukta tüy gibi beliren hayalin avcısı sonra batsa bir hançer; acıtsa canını ve bacalarda vurulan ağzında azığı; kuşlara dönse hayvandır yaşamaya dair yolun kılavuzu beklemeden sûr’u; hayvanların tarihini bilse yeniden meşk etmenin kıyısında can verilip durmaksızın değişirken evren göz göz oluyor kırçıl saatlerin gerisinde insan yaşandıkça eksilmeyen ömür uyandıkça çözülüyor silkeleniyor gördüğü rüyadan ve sadece yaşamaya dair yürüyor yolda laleler düşmüş yol ağızlarına çiğniyor insan gerisinde bir çığlık gibi kusuyor hayvancıl bencil gülüşünü ortalık yere açılıyor sırrın öte yakasından sedef gibi bakıyor aynaya son kez topluyor akrepi yelkovanı tren çağrışımlı vakitler insansan kalbine bulut koyma sevgi koy o’ki ölümlülerin üstünde bir şafak o mânâ ki; kuş gözlü gerdanlarda durduğumuz yaşamak. |