Ziyâ ve Zulme
Toplum bir korkunç girdâb etrafında dönüyor,
Kaoslar ülkesine seyâhate azmetmiş: Ve her gün biraz daha ümit mumu sönüyor, Zaten özüyle alâkası silinip gitmiş... Çatırtılar geliyor sürekli tepemizden, Dört bir yanımız âdetâ ateşten bir tûfân; Çevre alev alev yanıyor, kibriti bizden; Şimdi bu kapkara zulmetten titriyor âsmân. Cemiyette gerçekler tepetaklak bitevî, Bir sisli gurbet içinde genci ihtiyârı; Her yerde hezeyân; çarşısı, pazarı, evi, Çılgınlık zinde güçlerin en bâriz şiârı, Evler birbirinden kopmuş fertlere aşhâne, Baba yamak bu gamhânede, anne de aşçı... Sokaklarda gaseyân, her köşede meyhâne, Şanlı bir millet için bu âkıbet ne acı! Geçtik çılgınlıkta Roma’yı, Bizans’ı çoktan, Zamanın ezip geçtiği o tâli’sizleri... Bizim bahtsızlığımız bir düzine kopuktan, Nesepsiz düşünceleri, nesepsiz özleri... Peylendi ahlâksızlık bir merğûb metâ gibi, Sefilleşti düşünce faziletlere inâd.! Horlanıp hor görüldü yurdun asıl sahibi, Şimdi millî ruh hakîr, kozmopolitlik âbâd... Tıkalı bize yollar, hiç bir yana geçit yok, Farelere şehrâyîn, yollar onlara göre... Bu in’de kış uykusuna yatmış ararsan çok; Bir zamanlar hak fikri, şimdiyse sükût töre... Âlimler hissiz, ilim yuvaları desteksiz, Yaşasın pâyeler nişânı! Şiltler, formalar; Mektepler "Haydparkı" talebe ilme isteksiz... Ve "Batı uygarlığı" diye hayâl kurmalar... Öğretenler silme dilsiz, öğrenenler sağır, Kime ne anlatırsın düşünceler karanlık... Toprak simsiyah çorak, gökler demir, yer bakır Yetişin yurdun sahipleri, yetişin artık! Emareler var tüllenen şafağın bağrında, Nârâlar duyuluyor dağların ötesinden. Karanlık şimdi derdest tam ışığın ağında, Sürpriz nağmeler tın tın zamanın bestesinden. Artık her bucak bu neslin rüyâlarıyla şâd, Ve herkesin elinde bahardan bir demet gül... Âbâd ol ey Nur adam; bizleri ettin âbâd..! Şimdi zirvelerde bir başka ötüyor bülbül... |
Birinde süt damlar diğerinde irin elbet
Çatırdığı kadar çatırdasın bu garabet
Hak ile yüklenen yiğide zorluklar şerbet.