Kırgın Gidiyorsun
Yine pazar, içinde karmaşık bir hüzün var;
Kırgın gidiyorsun bu şehirden, biliyorum. Uğursuzluk oluyor her şey ardı ardınca, Boğazında sustuğun sözler düğümleniyor, Direnirken bir yanın, bir yanın güceniyor, Kırgın gidiyorsun bu şehirden, biliyorum. Ne zor şeymiş, kendini kendinden saklaması, Tek kişilik suskunluk çekilir gibi değil; Sessiz bir gülüş bile yalnızken utandırır, Şaşırsan, şaşkınlığın izi kalır yüzünde; Bir tanıdık yanından selamsız geçti diye Kırgın gidiyorsun bu şehirden, biliyorum. Benzettiğin siluet o değildir aslında, Bilerek bir yalanın ardından bakıyorsun, Dönse bütün kristaller kırılacak içinde, Zaptiyeler basacak, suç üstü olacaksın. Hem baksa ne fark eder, acı bir gülüş belki... Kırgın gidiyorsun bu şehirden, biliyorum. Kaldırım taşlarının o düz çizgilerine İstemediğin halde basarak yürüyorsun. Tuttuğun bütün fallar hep tersine çıkıyor, Her adımda bir daha, bir daha yanıyorsun. Çocukluğundan kalma oyundan çıkar gibi Kırgın gidiyorsun bu şehirden, biliyorum. Beklediğin küçük zarf görünmediği için Artan bir sevimsizlik kaplıyor telefonu. Telaşla kalkıyorsun kendinden kaçar gibi Pardösün sandalyenin üzerine kayıyor; Ah onu almak için unuttuğun şey kalbin, Kırgın gidiyorsun bu şehirden, biliyorum. Yine pazar, havada can sıkıcı bir hal var, Her eşyada kayan bir dalgınlık okunuyor, Ya burada cevabı değişmiş soruların, Ya da bildiklerini unutturan biri var; İki de bir saatin akrebine bakarak, Kırgın gidiyorsun bu şehirden, biliyorum. Mehmet Taştan |