0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
972
Okunma
Sessiz kulaçlar atardım uzak denizlerinde
Sen yankılı bir ömrün içinde yüzerken
Attığım her kulaçta, her karede beni görürdün
‘Unutma fakir yüreğimi sevdam’ derdin
‘Seni unutacaksam neye yarar cennetinde dolaşmak,
Neye yarar gülüm, bu ahşaptan yeryüzü atlasında
Kimliksiz bir mecnun gibi yaşamak?
Sıcacık bir ekmekten yayılan buğu gibiydin sen
Sana acıkmışlığımı o mis gibi kokunla doyururdum
Bütün suretlerinden tek bir resimce büyürdün içimde
Hırçın dalgalar denizleri sallarken
Sen yaşlı omzuma yaslanırdın
Bir ömrün en aşina yalnızlığıydı seni sevmek
Ana kucağı gibi göğsünde huzur bulurdum.
Hırpalanmış bir ömrün içindeki hüzünleri süzerek
Akardın kurumaya yüz tutan dallarıma
Suskunluğunun sesine yüreğimin şavkı düşerdi
Yaslıyken sen omuzlarımda
Yangınları konuşurduk en çok,
Dudaklarından bengi/sular dökülürken
Vakti gelirdi yediveren sarılmaların,
İsimsiz güller büyürdü sevdalı ovalarımızda.
Sesinin rüzgârı sallardı her sabah aşk çadırlarımı
İçimdeki buruk yaşanmamışlıkların kapısını kapatır
Uzanırdın buğulu dudaklarınla gövdeme
Ezim günahların penceresine şiirlerimizi asardık
Dökülürdük hüzünlü köpüklerce
Uçsuz bucaksız yurdumun denizlerine.
Sıcacık tohumlar atardın her sabah
Telli duvaklı düşlerinin heybelerinden
Kollarında coşkulu bir türkü olurdum
Uykulu bakışlarımla er şafakta seni bulurdum
Gözlerin şavkırdı sevda kelepçemde
Her sabah en varsıl günaydınım olurdun
Bir sevda bileziği gibi asildin yüreğimde
Narin kollarınla aşkla içimde beni solurdun.
Selahattin Yetgin
5.0
100% (1)