amma velakinVELAKİN Ve ten / örtünüşlerinde yücelen. Ve öpüp kaçtığımız heykeller günü. Görücü usulü hayatlar; bir kadın. Adam; usulsüz bırakılmış resimler günü. Uzaktan sustuğumuz yeni ışıklar; Bir yanım mavi bir yanımda dereler... Uzaktan çok güzel görünmüştügünüz ; Sarafın zamanlarda kalmış iki anı olmalı. Ey daksil dininin kutsal solucanları ! Bizi de yiyin. Çıkarılsa bir soy ağacım Rahat eder bari anacığım Umurunda mı değilmi babacığım Türküm doğruyum amma velakin Ali diye çagirir beni dar agacin Hakkım var mı acaba benim Olsa hemen koşup gelirim Biraz payımdan da veririm Türküm doğruyum amma velakin Nihan gelsin de sona Son verilmiyor bu oyuna Misal üstüne misal koyuna Türküm doğruyum amma velakin Rakı sofralarının sırma bıyıklı masalı saraylı kadınların düşlerini süsleyen erotik nazarlık, sûfi dudaklardan Bir keman yayı kırılıyor kanunda Ömer Faruk Tekbilek çıldırıyor Toros’ta doğruluyor, arkaik süsleri haremin ve kazanlarda put pekmezi ağarıyor bir çift göl olup seyre duruyor kadınlar usta kalçalarıyla, gizleniyorlar kıvrımlarına uygur ve Medine’li nihilist bir yaşama keyifli nargileler gibi sunuluyorlar kervansaraylar çiziliyor düş görümlüğüne Sûfi bûselerle dokun ey sûfi ruhî de yanmada Güneş gülüyor Okyanus taşıyorum sırtımda biliyormusun bunlar Asya’nın fotoğrafları varmaya iki centim kala yakalamıştım yolda Şimdi burada değilsinya Parlak renkler soluyorlar işte pervane duyuyorum sanki On dört motorlu ama ah Bu geçen bir vantilatör Cennette polis karakolu Bir planım tüm dileklerinin feshine içinden yürüdüm geçtim Ama beş santim tarafından kaçırılmış ağzını tutamadım Belki sen ve ben uzak yanında koşmak düşündüm Ama soğuk bir gözünüzün yırtık olduğunu anlamadım omuzlarına parmaklarımı değdirdim daha fazla ordu yada ne istersen tercih edersin Sevdiğim çok fazla karıştırdık dünyayı yaşıyorum ve nerede olduğumu unutmadan eee aylardan Nisan Günlerden Sen hissediyorum Sana çok uzun şeyler geriyorum çarmıhta alışık olduğum seyler iplikleri örüyorum |