Buğulu Gerçekler
Ey!..Uçmayı unutmuş kent güvercinleri
Duygu sayıklamalarından vazgeçin Çıkın artık zamanın acımasız çarkından Boş bir zemberekle dönüp durmak neye yarar Açlığınıza, susuzluğunuza çareyse eğer Alın Ufalanmış düşlerim sizin Beslenin… Alın Göz çukurlarımda biriken yaşlar sizin İçin… Sizler de benim gibi istemeden eklendiniz doğaya İstemeden alıştınız payınıza düşenle yetinmeye Aç kaldınız, susuz kaldınız İki pirinç tanesi için gözlerinizi kırpmadan Aralanan pencere önlerinde günlerce sabahladınız Yaşamın her türlü gizine tanık oldunuz Günün kutsallığında uçmayı düşlerken Kanadınızı kırdınız… Bense doğruyu-yanlışı bulmak için Tanımadığım akşamlara konuk oldum Bu dünyayı yalnız benim sandım Hayatın içinden kapılar çaldım Yapay korkulara meydan okumayı isterken Kendi eksenim etrafında dönüp durdum Yalnız benim için doğsun diye Dünyadan güneşi bile çaldım! Oysa gerçek başkaydı Sizler barınmak için Ben yarınlarımı saklamak için Kafeslere konmuştuk Fanuslara mecbur kılınmıştık Ve dünyalarımızı daraltarak İki ayrı dünyayı bir aleme sığdırmıştık. Değer miydi bu kadar ucuza yaşam Değer miydi bunca esarete boyun eğmek Heyhat!.. Her zaman ektiğini biçemiyor ki insan... İsterdik Yeni doğacak sabahlara açılan bir çift göz olmayı İsterdik Kendi dünyamızı kendimiz kurmayı Zincirlerin olmadığı bir yaşamda Yeniden var olmayı Ödünç kanatlardan kurtulmayı… Heyhat!.. Rukiye Çelik/ANKARA 25 Şubat 2012 |