BİR SİLİNDİR GEÇTİ ÜZERİMİZDEN 10
Balcı’nın oğlu Seyit
teselli etmek için Müslüm dedeyi avuçlarına aldı iki elini çok özlediysen memleketini bulalım bir çaresini gerekirse ben gelir beklerim çektirmeyiz sana bu yaştan sonra memleket hasreti diğer söylediğine gelince ezilen biz hor görülen biz çile çeken biz öldürülen yine biziz dedin bu bedeller ödenecek Müslüm dede gelecek güzel günlerden çoğalıp gelişmemizden işçinin köylünün hareketinden ve her şeylerini kaybedeceklerinden korkuyorlar bunun için de her yolu deneyip saldırıyorlar ama sonuçta zafer bizim olacak zafer ezilenlerin işçinin köylünün olacak. Balcı’nın oğlu Seyit sarılıp Müslüm dedeyi öptü ben yürüyüşe katılmaya gidiyorum, dedi. sonra Müslüm dedenin istediği bir bardak suyu evdeki bidonlardan doldurup getirdi ve oradan ayrılıp komite binasına doğru gitti. O gün yürüyüşten dönerken yanında Esma da vardı ikisi de yürüyüşe katılmıştı. Yolda, Esma, Seyit’e artık eskisi gibi, her gün gelmiyorsun derneğe, dedi ders çalışıyorum dedi Seyit Üniversite sınavları var biliyorsun Sana inanmıyorum Seyit, bunları sen mi söylüyorsun okuyup bu düzene hizmet mi etmek istiyorsun? Bak Esma, bunları çok tartıştık, dedi Seyit bizim gibi yoksul insanların okumaktan başka çaresi yok diplomasız, işsiz mesleksiz bir devrimci olacağıma devrimci bir öğretmen devrimci bir avukat devrimci bir doktor olsam daha iyi olmaz mı? İyi de, dedi Esma sen bunlara inanıyor musun hem öğretmen Avukat Doktor olmana hem de devrimci olmana izin vereceklerine mi inanıyorsun “kurtuluş yok tek başına” bu sözü en çok sen sevmiştin şimdi ne oldu da böyle değiştin? Değişen bir şey yok, dedi Seyit ben yine eylemde yine yürüyüşte yine dernekteyim sadece üniversiteye girebilmek için ders çalışıp emek vermekteyim. Balcı’nın oğlu Seyit, Malatyalı Esma’ya bakarken hala yüreği kıpırdıyordu ama Esma eskisi gibi güzel gözlerle bakmıyordu. Birkaç gün sonra Süleyman Müslüm dedesine kırık dökük bir soba biraz odun ve kömür götürdü havalar soğumuştu sobayı bir güzel yaktılar üzerinde ateşte çay kaynattılar komiteden tanıdıkları Şükrü bağlamasını alıp geldi gece geç vakte kadar türküler söyleyip saz çaldılar Müsüm dede ille de bir türküye katılıp birlikte söyledi Yaylamızın yolu dardır geçilmez Soğuktur suları bir tas içilmez Gurbet eli uzak gidip dönülmez Gel oldu, gidelim bizim ellere dedikçe gözleri dolup ağlıyordu. Süleyman dedesinin bu durumundan çok etkilendi eve döndüğünde karısı Gülten’e ve Seyit’e bundan söz etti. bir çaresine bakıp gecekonduyu bekleyecek başka birini bulalım dedi. bunun üzerine Seyit, ara tatilimize az kaldı bir ay sonra Müslüm dedeyi de alıp köye giderim ben de annemi, babamı ve kardeşimi özledim Şükrü ağabeyimize söylerim o zamana kadar buluruz elbet bir çaresini sonra verdik mi kendisine müjdeyi memlekete gidiyorsun diye gör sen o zaman Müslüm dededeki neşeyi. Havalar soğuktu ve 1 Mayıs Mahallesinde derme çatma çoğu çatısız gecekondularda çocuklar kadınlar yaşlılar donuyordu. yazın tozdan topraktan geçilmeyen yollar şimdi çamurdan geçilmiyordu ve yapılmış mahalle çeşmelerinden sular hala akmıyordu kadınlar çamurlara bata çıka sırtlarına bağladıkları hasta çocuklarıyla uzaklardan içmek için yıkanmak için çamaşır için bidonlarla su taşıyordu. bazen tankerler traktörler at arabaları mahalleye su getirip satıyordu ama yoksul gecekondulu Allah’ın, diye bildikleri su’ya para verip almak istemiyordu. o günlerde, öylesi soğuk havalarda seyit’in Gülten ablasının ikinci çocuğu geldi dünyaya bir kızları vardı bir tane daha oldu oysa Süleyman eniştesi bir oğlunun olmasını ne kadar çok istiyor ve bekliyordu. olsun, dedi üçüncüsü erkek olur inşallah Seyit, şaşkın baktı eniştesine, şu yoksul haline bakmadan üçüncü çocuğu mu istiyorsun? bu söze biraz alındı Süleyman ne yani, dedi oğlun da olmasın mı demek istiyorsun? olur mu öyle şey canım oğlansız baca tüter mi soyadımızı taşır hiç olmasa. kızlar soyadını taşımaz mı, diyecekti vazgeçti Seyit uzatmadı konuşmayı gidip iki kova daha kömür getirdi sobayı tutuşturdu yeniden bir de çay hazırladı ablası için kaldırmadı onu yerinden… mevsim kıştı ve dışarıda kar yağıyordu mevsimlere aldırmadan Türkiye’nin her yerinde anarşi olayları devam ediyordu. Müslüm dede, köye gideceğini duymuştu yatağında uzanmış soluk ampül ışığın altında sıcacık odasında memleketine gitmenin hayalini kuruyordu. radyosu açıktı yurttan sesler korosu memleket türküleri söylüyordu İstanbul’da iki odalı gecekondu’da bu soğuk kış ayında türküler kulağında uykuya daldı müslüm dede radyosu açıktı ve duvarda asılıydı su dolu bardağı yanı başında belki sabaha doğru belki gece yarısı Müslüm dede bir rüya görüyordu yine 1 mayıs mahallesi’ndeydi ve güneşli bir gündeydi birden mahalle çeşmelerinden oluk oluk sular akmaya başladı herkes neşe içinde bağırıyor su ile oynuyordu öyle durmadan akıyordu ki sular sokaklar su ile doldu mahalle deniz gibi oldu DEVAM EDECEK... |