BİR SİLİNDİR GEÇTİ ÜZERİMİZDEN 11
Müslüm dede
su su su diyerek çocuklarla el ele vermiş deli gibi koşturuyordu don gömlekli haliyle denize dönmüş mahallede suyu içinde yüzüyordu. üşüyünce biraz çıktı sudan işte o anda uyandı uykusundan dili damağı kurumuştu “hayırdır inşallah” dedi bütün yaz sular gelmedi de bu kışın ortasında mı gelecek ve yanı başında duran dolu su bardağını kafasına dikti açılmış yorganını toparlayıp sarındı yeniden uykuya daldı. Ertesi gün rüyası gerçek oldu mahalle çeşmelerinden durmadan su akıyordu mahallede herkes bayram ediyor çeşmelerden evlere su taşıyordu. Komiteden Şükrü olanlara bakıp insanların mutluluğuna seviniyordu bu mutluluğu en çok Müslüm dede hak etti gidip haber vermeli, dedi. Müslüm dedenin kaldığı gecekonduya gitti Kapıyı itip içeri girdi Müslüm dede ! diye seslendi ama bir yanıt gelmedi baktı, Müslüm dede uyuyup kalmıştı Şükrü öyle sanmıştı yaklaşıp dokundu ve birden şok oldu hiçbir tepki yoktu Müslüm dededen gözleri açık bir noktaya dikilmiş İstanbul’da gecekonduda bir başına kalp yetmezliğinden ölmüştü radyosu açıktı yurttan sesler korosu türkü söylüyordu nazlı olur güzellerin iyisi deli gönül güzellikler delisi gayrı bizim elin kara çalısı gül oldu, gidelim bizim ellere dağların yaylaların efendisi Müslüm dedenin İstanbul sürgünlüğü macerası dört buçuk ay sonra sona erdi ne yazık ki şişe sularıyla bastırmaya çalıştığı suya hasretini kendi yaylalarından bir yudum su içerek gideremedi. bütün resmi işlemleri çok çabuk tamamladılar Müslüm dedenin cenazesini çok sevdiği dağına, yaylasına havasına suyuna hasret gittiği memleketine göndermek için hazırladılar. torunu Süleyman’a hiç iş düşmedi komitedekiler kendi aralarında ve yoksul gecekonduculardan yardım toplayıp Süleyman’ı masrafa sokmadılar. tanıdıklardan birinin minibüsünü kiralayıp sadece benzin parası karşılığında Müslüm dedenin cenazesini memleketine uğurladılar. sonra da, bu gecekonduyu bundan sonra bekleyen biri olsun veya olmasın Müslüm dede bu evde öldüğü için de her türlü koşulda torunu Süleyman’ın olacaktır diye de bir karar aldılar. balcı’nın oğlu Seyit ablasıyla birlikte kaldı eniştesi Süleyman Müslüm dedesini o çok sevdiği topraklara teslim edip dört gün sonra geri döndü hayat devam ediyordu her gün yaşanan cinayetler genç ölümler böylesi doğal ölümleri çabuk unutturuyorduı öyle ki, Müslüm dedenin öldüğü gün herkes iki şok birden yaşamıştı aynı günün akşamında gazetesinden çıkıp evine giderken Abdi İpekçi daha sonra papa’yı da vuracak olan uluslar arası terörist ülkücü Mehmet Ali Ağca tarafından vurulmuştu. artık okulun son günleriydi üniversite sınavlarına birkaç hafta kalmıştı seyit, günlerdir örgüt için topladığı bağışları yetkili yoldaşına teslim etmek için derneğin genel merkezine gitti dernek Aksaray’da Pertevniyal Lisesinin arka sokaklarında bir yerdeydi. gittiğinde dernekte sadece üç kişi vardı ikisini tanıyordu o gün nöbetçi olarak kalan Hozatlı Kemal bir de Malatyalı yoldaşı güzel gözlü Esma vardı orada sessizce oturup bir yandan parmaklarıyla pala bıyıklarını çekiştiren bir yandan elindeki dergiyi okuyanı sanki bir yerlerden tanıyordu ama hatırlayamıyordu bir fırsatını bulup Esma’ya sordu sessizce bıyıklarını çekiştirip dergi okuyan yoldaşın adını duyunca kulaklarına inanamadı ve o anda gecelerde yürüyüşlerde hep en önlerde gördüğü dergilerdeki gazetelerdeki resimlerinden bildiği yoldaşını anımsadı. örgütün önde gelen adamıydı tam bir teorisyen ve kavga adamıydı az sonra, elindeki dergiyi katlayıp cebine koydu kolundaki saate baktı Esma ve Seyit’e dönerek gençler, dedi benim adliyede bir duruşmam var çok önemli değil gerçi ifade verip döneceğim ama isterdim ki birileri bana yoldaşlık etsin benimle adliyeye kadar gelsin dernekte başka kimsenin olmadığını görüyorum ve sizin ikinizin bana yoldaşlık etmenizi istiyorum yani, hani bir aksilik olup ters birine rastlarsam olmaz da… ama gıcıklığına beni tutuklarsa haber verirsiniz hiç olmazsa sağa sola ve de yoldaşlara… Ahmet Muhtar yoldaş önde Esma ve Seyit arkasında Aksaray’dan Laleli’yi geçip Beyazıt’a doğru yürüdüler Sultanahmet’teki adliye binasına girdiler ikinci katın koridorunda Ahmet Muhtar’ın duruşmasının yapılacağı salonu bulup kapısında beklediler içeride bir başka duruşma vardı o bitince sırası gelmişse eğer Ahmet Muhtar’ı çağıracaklardı yarım saat geçti aradan koridor insanlarla doluydu balcı’nın oğlu Seyit farkına vardı ki Ahmet Muhtar çok huzursuzdu koridorun bir köşesinde toplanmış on beş yirmi kadar genç insana bakıp gözlerini kaçırıyor ve bıyıklarını yoluyordu balcı’nın oğlu gördü ki koridorun bir yerindeki o kalabalık gözlerini ayırmadan kin dolu bakışlarla kendilerine bakıyordu. Ahmet Muhtar, balcı’nın oğlu Seyit’in de durumu fark ettiğini görünce arkadaşlar dedi, sessizce karşıdaki faşistler belli ki beni tanıdılar sakin olun ve bakmayın o yana ama hazırlıklı olun her an bir hamle yapabilirler buraya şimdi bizim yapmamız gereken uygun bir ortamı yakalayıp çıkmalıyız buradan balcı’nın oğlu Seyit on sekiz yaşındaydı ama Ahmet Muhtar’a göre henüz yolun başındaydı oysa balcı’nın oğlu Seyit on altısında on yedisinde bile kavgaların ortasındaydı Ahmet Muhtar’a saygısı olmasa öyle eli kolu bağlı duramazdı ama şimdi çok farklı bir durumla baş başa kalmıştı daha önce böyle bir şey yaşamamıştı koridorun ortalarında durup onlara bakanlar belki bıçak belki silahları vardı ve inanılmaz kin dolu gözlerle kendilerine bakıyorlardı bakışlarıyla sanki sizi buradan sağ çıkarmayacağız diyorlardı. DEVAM EDECEK... |
Bu günü çok iyi hatırlıyorum.Bayağı heyecanlandım
O günlerde günlük tutuyordum.Hala defterimi saklarım
Kaleminiz daim olsun.