HİCRÂN GECELERİ
...nasıl kapkara kâbusa kucak olur,
bir yüreğe geceler ve çıkılmaz girdâba dönermiş... nasıl kör düğüme dönüşür, saplanıp kalırmış paslı bir çivi gibi beyinde düşünceler nasıl çâresiz bir seyyah olurmuş insan çile çölünde, ve gözlerden yaş nasıl da hüzün yağmuru olup yağarmış bunu insan hicrân gecelerinde anlarmış... dokunmaya bile kıyamadığın nâdide bir çiçeğin hissetmek nasıl olurmuş örselendiğini, tahayyülü bile kanını kaynatan en mahrem cennetlerde hoyrat ellerin gezindiğini buruşturulduğunu güllerinin fütursuzca ezildiğini nasıl hâzân’a dönüşürmüş birden nevbahâr ve bir karakışın koynunda filizlerin yüreği nasıl kanarmış bunu insan hicrân gecelerinde anlarmış... nasıl olurmuş geceyle birlikte hissetmek nazlı bir ceylanın kâbusun koynuna girdiğini nasıl olurmuş düşünmek gonca gülünü yâd-el’in derdiğini ve bir çiçeği nasıl zehirli sarmaşıklar sararmış bunu insan hicrân gecelerinde anlarmış... bir gece nasıl olurda talihsiz bir ömür kadar uzarmış tüm duygular göz göz yara olup nasıl kanarmış tüm hücreler nasıl ateş alırmış, endişe kıvılcımlarından insan unutabilmeye müebbeten hüküm giymeyi nasıl bu kadar arzularmış nasıl alev alırmış nazar ettiğin herşey hayallerin canı nasıl yanarmış delilikle aklın arasındaki ip nasıl incelirmiş bu kadar ve bütün kâinatı nasıl sessiz bir çağlık kaplarmış insan bunu ancak hicrân gecelerinde anlarmış... talihsiz bir sevdânın müebbet mahkumuysan fevc fevc olup sancılar üzerine ağarmış tüm geceler hicranın kucağında yaşayıp dert gününün ufuğundan doğarmış... |
ama bir hatırlatma: "her şey" diye yazılıyordu...