Asıl/sızVe yine İstanbul ! şimdilerde soğuk bir mezarı andırıyor giyindiği karanlık tavanlar yersiz sokaklar çıkmaz köşe başları belâ d/okur umûdun tohumları çatlar az sonraya garip bir yalnızlığın başını çekmekte düşler dudağında limôni çilek tadı aynaya yansıyan yüzünde ise misafir duruşu yoklar ortalığı koyu renkli hüzünlerin gölgesine uzanmış gibi her şey biraz asil biraz asıl/sız sessizlik kozalağından düşüp sarılır korkunun terine telaşlı gezintiler çevirir günün yaprağını artık adımlarımın sırtı açık ve yolumun üzerinde ıssız limanlar bul beni adamım ! hiçliğin duvarlarına kazınmış heplikte doyur aç yüreğimi zâyi edilmiş sabahlarda biterken gücümün tamâmı ömrün tümseğine takılan emeklemeler , getirmez geri kalanı lâl oldum adamım İstanbul b/ile bozmuşken yemîni karartma yüzüme değen aydınlık güncesini rimeli akan bir bulut var üzerimde oysa giyinmek istediğim gökkuşağının ten rengiydi sadece dudağı içki kokan heveslerden kaçıp sığınıyorum girdabına boş bardağı sihirle dolan kelimelerden taşmış belki de son şiirim bu sana tut tutabildiğin kadar içinde . . . ah İstanbul ! bilirim ışıklı saçlarında parlar hep silik gülüşler ve bilirim beş vakte kadar doğacak güneş seninle şair ; martının dudağından ç/alabilirsin emânetleri senindir bu şiir . . . 27/01/2012 14;14 eMİNE
|
ve her zaman aynı zaman değildir
yüreğe, emeğe, kaleme, kelama bereket
saygı ve selamlarımla...