NEHİRAtaların günahını üstlendim; ne kadarı Benim payıma düşmüş? Düşünmekteyim. Yorgun argın, iki büklüm giderken Yaşlı dünyamın yollarında, kime rastladıysam Bir öykü anlattı, ben gibi ezik tonda yaşamış Kimi gördüm, yürüyordu iki büklüm… Günahlarım ne kadar? Nereden başlayıp, kimlerden kuvvet aldı? Ve bilmem ki nerede bitecek? Nasıl bir hava ile yağmur ya da kar olup Beklendiği o yere; hangi hızla inecek…? Ellerimi açıp da her seferinde boş çektim Cılız kollarımın altına; Gözlerimden yansıttığım çaresizliğimin Ne kadar anlaşıldığını merakla; çevremde bütün o insanların Gözlerinde okumaya çalıştım. Bilmem ki doğru muydu Yarım yamalak dil, parçalıydı algılar Ve duyduğum sesler sanırım uzaktandı… Cinlerin düğününden bana gelen çalgılar; Sese dönüşmüş hepsi; Kimi tel titreşimi, nefes idi kimisi… Geceleri uyurken kapanan gözlerimde pır pır uçuşur, Seçemediğim gölgecikler Şans bu ya, rüyalar firar eder Kâbuslar koşar adım geri gelirler; Korkuyla sıçramalar bitkin koyarken beni… Ve Fırat’ın yanına gittiğimde fikr’eder, Dicle nasıl acaba, diye düşünürken kapatırdım gözümü; Yeşil veya mavimsi renkler arsındaydım Dalga dalga, bazen düşen su gibi İki yandan sıkışıp, çağlardım kayalarda, Ve Nehir; Dicle ya da Fırat’sa ve benim yüreğimde Ve gözleri b/akmaktan sızlayarak Evvelden, çok evvelden, ruhuma yüklenenden Ve bölünüp ikiye ayrılandan kalansa… Nerden geldi bilmem ki, birden bire aklıma Bütün bunlar hayalden mürekkep bir yalansa… Sen söyle iki gözüm, ben şimdi ne yaparım? Güneri Yıldız (Elazığ, 28.12.2011) |