bir sabah
6.45 te uyandı.
Ve bir zombi gibi doğruldu yatağın içinden. Öylece oturdu bir süre. Kusacak mısın? diye sordum. Hayır, yatmadan önce kustum. dedi. Bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sordum. Su istedi. Mutfağa gittim ve bardağa doldurup getirdim. Bir güzel içti. Ardından ne giyicem? dedi. Nereye gidiyorsun? bu saatte dedim. Eve gitmeliyim giyecek bir şeyim yok! Kadınların sorunu bu diye düşündüm. Asla yeterli elbiseleri yok. Üstelik bunun için sabahın köründe ayağa dikiliyorum. Bir bardak daha su istedi. Tekrar doldurdum, verdim. Bu arada uykum kaçtı. Perdeyi araladım ve sokağa baktım. Herkes uykudaydı. On milyon insanın çalkalandığı şehir sütliman. İnsanı delirten şeylerin başında sessizliğin olduğuna inanmışımdır. Akşam evde kalmalıydım. Ne giyicem şimdi? Dedi ben bunları düşünürken. Allahım dedim. Yine başlıyoruz... Saat 7.00 Ne için bu telaş?! Nereye yetişeceksin?! Nereye olucak! işe tabii! Pazar günleri çalıştığını bilmiyordum. Dedim. Yüzüme baktı. kısa bir sessizlikten sonra hangi günde olduğumuzu sordu. Pazar! Dedim. Tekrar sordu. Hangi gündeyiz? Pazar! Son bir kez daha sordu. Hangi gündeyiz? Tamam benden bu kadar. Deliliğe hiç bu kadar yaklaşmamıştım. Pazar günündeyiz. dedim. 15 Ocak Pazar. Sabah saat 07.00 Yaaaaaaa… Niye baştan söylemiyorsun? Günlerden pazar olduğunu bilmediğini nasıl bilebilirim? Nereye gidebilirim sence bu saatte? Bilmiyorum, ben tuvalete gidip kusacaksın sandım. Belki gitmemi istiyordun? Beni evden göndermek için söylemedin. dedi. Kadınlar, haksız hissetmeniz için her durumda bir yol bulabilir miydi? Sonra gülümsedi. Gülümseyerek karşılık verdim. Çok mutluyum. Dedi. İçmek, bütün gün uyumak istiyorum. Dolaptan bira çıkardım ve içtik. Olağan bir sessizliği taşıyan hava vardı dışarıda. Ve Sessizliği bozan bizdik. Mutlu görünüyorduk birbirimize ve kendimize. Tekrarı olmayan her an gibi değerliydi o pazar sabahı. Ve kimse bir pazar günü ölmemeliydi! Güneş, bir kez daha doğuyordu. Benim için, sizin için, kediniz için, atlar için, Pazar günü için… |