ergen ikonkalınca gövdesi dışarıda müphem tarih damarı yırtık kitabelerde şakırtısız demokles kör olmazdı gözleri sınır koyduğu sevdanın algısı güneş ile yıkansaydı laik korkuların apolitik kaygılarda dönüyor bir dünya keder kırmızı giydirilmiş çizgiden düşmüyor düşünceler devasa bir loş odada şeffaftır ukalâ perdesi sağır eder duyguları yengilerin ninnisi oysa; bir yeşile bir sarıya sahip olsaydı toprağına sarılıp suyuna ırmağına cömert tabiatıyla doğa vursaydı ! kötü insanlara dalların tam kalbine açardı yavru çiçek saklı beyazının kırçılıyla gül/erdi gün/eşli aydınlığa nefes alırdı özgürlük uçuşurdu tüm renkleriyle kül kanatlı kuşlar gölgede kalırdı ruhlardaki kadim yaslar nazıyla gelir demokrasi dağılırdı puslar ihtilâle hevesli adam/ı almazdı mapuslar gönül işkencesinin o hal/i diyârbakır dı hül/asası bildiğimle çarpılanın oranı stockholm’den gelmişti aşığıydı celladı kuyularda yankılandı sürgün dilin feryadı oku/l yoluna çıkardı erk izinde fikriyatın sapağı yitik bir inancın tabelasıydı ergenekon durağı düş korkusu asıyordu bilinmeze yarı resmî dimağı anlamadığım mânâ kadar hacimli/..esaretti varlığı... |