EY AFET-İ NAZLI, GİTGittiğini bilmeden aynı yerde bekledim Gelmeyince içimde sanki fırtına koptu Siluetler halinde her seherde bekledim Anladım ki hayatın bensiz bir yola saptı Gittiğinden değil de sessizlikten muzdarip Olup da hayallere dalıyordu bu garip Şunu bil ki; göklerde uçamaz yalnız turna Şunu bil ki; ölümden kaçamaz yalnız turna Acıması olmayan avcı nişangâhını Aşkımıza doğrulttu tetiğe dokunurken Eskimiş taş plaktan çaldırdı segâhını Şimdi vardığın elde buldun mu ki dengini Ben bu asrın aşığı, oldum Mecnun’a selef Kim kazanır bilemem bu sevdanın cengini Leyla’m, senin uğruna kendimi ettim telef Vademi doldururken bilinçsiz, ikilemle Yaradana sığınıp, kaldım bitmez çilemle Kurtla kuzuya dönüp; “kardeşsiniz,” diyorum Alaca gözlü yârim, eyvallah, gidiyorum Nazlı yârim terk eder, yıkar güzergâhını Gökler kıyama durur ezanlar okunurken Kim yanıltabilir ki Hakk’ın kıble-gâhını Tanımadan geçersen birgün hızla yanımdan Kahrolurum inan ki için için ağlarım Âlem bana dar gelir vazgeçerim canımdan Öyle bir ah ederim yürekleri dağlarım Damla damla suyunla sula tek dal gülümü Sakın koparıp atma biricik al gülümü Unut artık geçmişi arkanı dön, hızlı git Doyamadım aşkına ey afet-i nazlı, git… Sol yanında taşırken hakkın nazar-gâhını Ay parçası yüzünü herkesten sakınırken Sen unutup, terk ettin aşkın girizgâhını Güneri Yıldız (Elazığ, 21.10.2011) |