Hazan mı yoksa hüzün müydü akibetimiz___Mahşerin içinden filân kadına duldasında gözlerimden kızıl yaş aktı uğursuz kediler selâmete erdi bense alnının ışığından ilham alıp kalemin ucundan ince ve uzun adam gibi bildiğim hikâyeni yazıyorum papatya çiziyor koparmıyorum ay yükseliyor köpekler uluyor güvercin kırmıyor yumurtasını merhamet devşiriyor anne güdüsünü suları çekiliyor sonra mavi defterleri aralıyor rüzgâr ağustos gecelerine ait şiirler okuyorum sesler örseliyor sensiz içimi sonsuza uçuyor alın yazıları deniz vurdukça kıyılara eksik mavide gezdirdim hüznü evrene kulaç atıp gözlerinin şafağında hayatımdan dokuduğum ihtişam ile dövünüyorum yalın bir unutuşla duâlara mevzileniyorum kıyamda eksilmiyor savruluyor ateş azazilin emzirdiği dudaklarım uğuldayan kuduz it gibi köpürüyor gökleri yırtıyor ses hüzünlü yeminler dilimde ferman gibi; derman gibi çırılçıplak serildim ikindi vakti uzun ince şiirler üstüne sonra sordular o bilindik soruyu ___merhumu nasıl bilirdiniz filân kadın seslendi hayat ile arasında kara kedi vardı it gibi uluyarak biçare dolaşırdı dilinde hüzünle mânâ gizlenirdi buz tutardı gözleri köpük köpük haykırırdı boşluğa değerdi bakışları öyküsünde bir hüzün terkisinde yâr vardı ezel ufkuna havalanır yıldızları tutar getirirdi heybesinde gizli ağıtları vardı böğrüne bir şiir saplanır koyu mavi gökyüzüne asardı mısraları bulutlar kal derdi martılar utanırdı yazılmamış şiirleri vardı yollara bakan artık ilk hilâl kadar incelir mürekkep mısralar lâl kalır divit durmadan akar ölümlü sözler ağlamaya başlar perdesine düşmüştür hüzün umut hayâl kırık dökük |
sende ben gibi kendini ele vermeyi seviyorsun şiirlerinde di mi.:)))
dostça...