Yaşam söylencesi üzerine denemeler
-I-
iki candan akan sevgi, ve ışıksız bir mekan. karanlığa rağmen sonsuz güven içinde, zamansız ve ahlaksız yaşamın özünde. hem yaşayacak kadar güçlü, hem ölecek kadar zayıf, cennet dediğin, o kutsal dengede. ... -II- kutsal toprakların meyvesi, düşüncesiz varlığın mekanında. ne kolladığı emaneti tanır toprak, ne de emanet farkındadır yaklaştığı kentin. ya tutunacaktır ipine yaşam, ya da ip dolanacaktır boynuna yaşamın.. nefes almadan, bahtına. -III- ferman çıkmıştır. kent ahalisine seslenir: "tez bütün yollar ve kapılar açıla gelmekte olan cana" ki o yollar karanlık, ki o kapılar dar, ama taşır umudunu ve takip eder kentten sızan ışığı. geçerken patikasından hayatın, ulaşır en nihayetinde, yüzü gözü kan ter içinde, tam dokuz vakitte. -IV- şairi tanımaz; ama bilse hak verirdi can. “yahu ne zor işmiş şu yaşamak” hatırlamaz can, nefesle tanışmasını, ne de o nefes için yanağına atılan şamarı. ta ki biriktikçe, ve birikip içinden öfkeyle taştıkça, birleştirir acılarını. naçar arar durur, ömrünce cehenneminde nedenini bilmeden kovulduğu o kutsal bahçeyi. -V- ahh o gelinen alem. ahh o her şeyi parça parça olan bütün. bir yap bozu, ömrü boyunca bir araya getirmeye çalışan o dağınık zihni taşıyan nefes. yeter mi aldığın soluk sayısı, bu resmi bütün kılmaya? ya da değer mi şu dağınık dünya resmini toplamaya? ne acıdır olmayan bir resmi görmek, ya da gördüğün dağınıklık içinde yaşamak. kim demişti "olmak ya da olmamak"? aslında tüm mesele, dağılmak ya da toplanmak. |