7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1996
Okunma
gönlümün sultanısın; eşin yok, benzerin, yok,
sende tecelli etmiş; tasvir de dehâ nedir.
musavvir olan mevlâ öyle övmüş, yaratmış,
gözlerin bir içim su, bakışın şahâne’dir.
yüreğinde ki taht’a bir an kurulmuş olsa,
unutur sultanlığı; tac ve taht şâha nedir!
güneş doğmuş sanırım; yüzüne baktığım da,
beni meftûn eyleyen, yâr! hilal kaşa; nedir?
sekerât-ı aşk’tayım; her bâde’m de sen varsın,
canım yoluna türâb, kalbim’se kaşâne’dir.
dünyada, her nesneye bir pahâ biçilir de,
aşk’ın diyeti var mı, bilemem; bahâ nedir?
bir naz makâmındasın, nâçar düştüm elinde,
hüznüme teveccüh yok, ne yapsam bahâne’dir.
yüreğim özleminle bülbül gibi fîgan da,
bütün servetim sevgim, isteğin daha nedir?
âh! yûsuf’un mekânı; şu kader açmazında
sâkisi efkâr sunan bir garip meyhâne’dir…
Tecelli: belirme,görünme.
Tasvir: figür, sûret, resim.
Dehâ: zekiliğin son noktası
Musavvir: tasvir eden, şekillendiren.
Meftun: gönül vermiş, tutkun, vurgun.
Sekerât-ı aşk: aşk sarhoşluğu.
Bâde: içki, şarap.
Türâb: toprak
Kaşâne: köşk, âşiyan, mükemmel ev.
Diyet: bahâ, karşılık, kan bedeli.
Nâçar: çâresiz, zorda kalmış.
Teveccüh: yakınlık duyma, yönelme.
Fîgan: ıstırap ile inleme.
Sâki: su veren, kadeh sunan.