MEKTUPÇocuk olmadan genç olduk da belki, erkenden büyüdük, adam olduk. Gençtim. genç hayallerime kattım aşklarımı. neyi sevdiysem aşkla sevdim. böyleyim. Hep böyleydim. Kırılgan ve geçmiş zamanlı bir anlatıydı her şey. ne yapsak ne kadar uğraşsak ne şimdiki zamanlı oluyordu ne de geniş zamanlara kalıyordu sevmeler. Takvimin bir yerinde bir biçimde kaybetmek kaçınılmazdı kaybederek yürümekti tek gerçek. Kim inandırdıysa bir zamanlar, şiire ve büyüsüne inanmıştım. Sen güneşin hasadını yapıyordun. Gençtin. Ben genç olmayı, seni tanıyınca arzuladım. Gençtim. Kim bilir hangi düzenbaz Tanrının yanlış tasarımıydı yaşam. Kim bilir kim bahse girmişti bizim için ve kim bilir ne zaman bıkmıştı bizden Tanrı, ne zaman vazgeçmişti aşklarımızdan. Ben gençtim; uykusuz gecelerimin kaçak telefonlarında, cömert mektuplarımda, ve çabucak ve kavak yaprakları kadar çok severken ve çokça yanılıp acemi sevmelerimde kaybederken, düşerken gençtim. Ağlamayı, anlaşılmadığım ya da çokça yanlış anlaşıldığım acemiliklerimde istedim. Şimdi, kuracağımıza inandığım dünyanın eskizlerinde, çoktan bitmiş bir hayalin kanatan kırıkları arasında yavşakların, kalpazanların sözlerini söyledikten hemen sonra unutanların ve aşkı aptallık sayanların arasında az verip çok arayanların sözsüz ve antsızların arasında Ağrı Dağının karşısında kurak ve dikenliyim. Siyasal, sosyal ve yaşamsal açmazların karşısında kanamış kalbim ve çay tepsisinin altında yanan ellerimle kırgınım. Oynanmış oyunlarda yenik ve sobeliyim bulunmuş kıtalarda tanrılarına küskün bir kızıl deriliyim. Artık yalnızca devrik cümlelere yakışan gerçeklerin karşısında ve başı bozuk dalgaların arasında çok ve habersiz vuruldum. Tanrının bırakıp gittiği kıyılarda tanrıcıklar fink atarken unutulmuş günahlarında Adem ile Havva’nın yerinde durmayan günahsız bir incir yaprağıyım, kurumların gölgesinde ezilmiş böcekler gibi küçülmüş insansı denizlerinde Zincirinin yerini bir türlü bilemeyen bir zenciyim belki. |