Güneşin Tutsak Günü......................................Ey sevgili nerdesin? Gök kubbenin koynuna, sırça köşklü saraya Saklı haber uçurdum; hasretlik yeter desin. Vuslat yolu düğümlü, yıllar girdi araya; Bahtıma hicran düştü ölümden beter desin! Gözyaşıyla yükledim vebalini boynuna; Sırça köşklü saraya gök kubbenin koynuna Posta güverciniyle saldığım haberdesin. Gözlerime değil de, feleğin insafıyla Hicran aynalarına zamanı yayan sırsın. Ben el-pençe dururken sen kimlerin safıyla Sağda güneş, solda ay ışığıyla yansırsın! Yönüme zincirlenen şu dağlara ’Eğil!’ de; Feleğin insafıyla gözlerime değil de Fildişi kulelere yansıyan kaderdesin! Güneşin hüzmesini ışıksız pencereme Düşüresin diyerek şafağa haber saldım. Aşk uğruna kaldı mı çekmediğim cereme? Ayrılığın kurumuş insafından ders aldım! Kim ister ki ruhunun bedeni üzmesini? Işıksız pencereme güneşin hüzmesini, Bekleyen gözlerimin yitirdiği ferdesin! Keşifsiz bir kesim mi sabırsız beklentide, Sanatçının kâlbini aşkla külleyen yalım. İlhamın perileri lütufkâr eklentide... Henüz uçup gitmeden gel adını koyalım. Edebiyat, musiki, heykel ya da resim mi; Sabırsız beklentide keşifsiz bir kesim mi, Güzel sanat dilinde sen hangi eserdesin? Hicrana bestelense yüreğimin sürgünü, İsmin geçiyor diye yasaklanır nakarat. Düşlediğim vuslatın ömre bedel bir günü, Mücevhere dökülse pırlantası kaç karat? Yalnızlık şarkısına dertlerim destelense, Yüreğimin sürgünü hicrana bestelense Seslendiren dillerin yandığı ezberdesin! Ateşten süzülse de tunç örgülü kafiye, Gurbetin ayazına salınır satırlarım. Üşüyen bir bestedir peşimdeki hafiye, Nasıl titrediğimi ritminden hatırlarım. Gözü yaşlı kalemim ne kadar üzülse de, Tunç örgülü kafiye ateşten süzülse de; Sitemkâr mısraların üşüdüğü yerdesin! Çekiç alsam ezkaza umutlanıp elime; Mermer, silüetinin tılsımına bürünür. Yüreğimden sökülür birkaç ahlı kelime, Heykel biçim almadan keski yerde sürünür! Gözlerimin önünde mermer döner enkaza; Umutlanıp elime çekiç alsam ezkaza Heykeli kendisine kırdıran kederdesin! Kan damlatır tuvale elime değen fırça, Fildişi kuleleri süzerken uzun uzun. Sana tahsis edilen saray billûr, köşk sırça; Ebedî yasak bana, sonu var mı sonsuzun? Zihnimde saklı resme yüreğimden havale Elime değen fırça, kan damlatır tuvale; Boya tütsüsü değil, sen miski amberdesin! Kıyamet sahilinde med ve cezir vurgun’u Düşte yelken açtığım gecikmeli limanlar! Hangi filme çeksinler felek senin kurgunu, Öksüz yıldızlar kayan senaryoyu kim anlar? Haber uçurdum sana her imkân dahilinde: Med ve cezir vurgun’u kıyamet sahilinde, Gündüz güneş gece ay tutulurken nerdesin? Umutsuzca süzdüğüm, çığlığıma duyarsız Alevlenen yeryüzü islenen gök kubbedir. Aşkımız kadar masum hicranı kadar arsız Güneşin tutsak günü, geceye mahcup bedir. Hıçkırık nöbetinde boğazımda yüz düğüm; Çığlığıma duyarsız umutsuzca süzdüğüm, Ufukların tülünde gözlerime perdesin! |
Düşüresin diyerek şafağa haber saldım.
Aşk uğruna kaldı mı çekmediğim cereme?
Ayrılığın kurumuş insafından ders aldım!
Kim ister ki ruhunun bedeni üzmesini?
Işıksız pencereme güneşin hüzmesini,
Bekleyen gözlerimin yitirdiği ferdesin!
Üstadım,her zaman ki gibi çok güzeldi akıcı ve anlamlıydı,kutluyorum,yüreğine ellerine sağlık,inşaallah Şairlik de Hak ettiğin en yüksek yere gelirsin,Dua ve selamlarımla.