KÖR GELENEK
KÖR GELENEK
Ay gecenin koynuna pervasızca gömerken başını karabasan gibi çöküyordu karanlık gurbetin balkonuna. Tek siyaha teslim olan zaman kaç düşün canına kıyıyordu kim bilir kara deliğinde. Yana yakılaydım Rüzgârın ağzında kesilen ağaçların saçları çığlıklarıyla boğuyordu sessiz hıçkırıklarımı. Gözün göze değmediği yerde yürek yordamıyla arıyordum yokluğunu. Biliyordum sen de her erkek gibi yalancı baharlara tutkundun Mor hüzünlerde okşardın saçlarımı. Gerisi bütün hayat küflü alışkının işgalindeydi. Kıyısından köşesinden ne düşerse bahtıma… Çünkü sen, Tanrı’nın aziz kulu, ‘erkek’ doğmuştun dünyaya. Bense, her seferinde Tanrı’ma, sitemle açıyordum suskunluk orucumu. “Kadın ruhunu anlamıyorum “ dediğin gün başlamıştı isyanım. Önyargının pençesine kaptırmamak için vicdanımı durduğum yerden baktığım manzaraya senin baktığın yerden de bakmışlığım vardı. Bencilliği dolayıp yüzüne gidişindi gördüğüm. Büyüdükçe isyanım büyüdü eşit insan olma kavgam. Arkamda ağlamaklı bıraktığım günceme ilk o gün yazmıştım vazgeçtiğimi bedenimden. Şimdi yap-boz’un eksik olan parçası gibi eksiğim. Sensiz ve sevgisizim bir de Mutluluk neydi unuttum üstelik. Gülüşümü ilk yitirdiğim yeri çırparak başladım aramaya. Eşkâlini; kıvrımları kuş kanadına takılıydı diye verdim. Yangınlar tutuşturan ruhumu kaçamadığım kör geleneğin çıkmazına hapsettiğini gördüm. İsli yüzüne çığır açmıştı yaşlar. Kocaman bir süpürge alsam elime süpürebilir miydim anıların tozunu? Dönülmez yıllarıma için için ağlıyordu her köşem. Yaz evimin yalnızlığı çıkageliyordu durmadan; içime kilitli kalıyordum günlerce. Bensiz gittiğin her yerin zindan olduğunu bildiğin halde dik tuttuğun başını hangi taşa yasladın? Bense durulmayan yalnızlığımı avutmak için indiğim sahilde dalgaların diline sürülmüş ayak izlerini kazımak istedim kaç kere. Öyle sensizdim sevgili… Gezdiğimiz yolun sonundan esen rüzgâr kokunu ekmiş olmalı ki tarlalara bütün çiçekler seni tütüyordu burnuma. Sen yoktun Kuşlar yoktu Kedim ölmüştü seneler önce. Şehrin ıssız sokaklarında dönüşüne adaklıydı bütün ışıklar. Ey yar! Burnunu düşürdüğün yerden alıncaya kadar yokluğun çok şey öğretti. Ufkumun genişliği boyunu aştı. Sıyrıldım bütün korkularımdan. İçimde acıyla beslediğim kadını çekip çıkardım gün yüzüne. Güçlendikçe ruhum ve insanlığım bir başıma çok sayıda kadındım. Barıştım bedenimle. Şimdi içli dışlıyız. Yaşanası bir hayat için yıldız taktım gülüşüne. “Tuzlayayım da kokmasın” demek geçiyor içimden budumdan köfte yapan erkek egemenliğine… Meliha KAR |