KENDİN ÖLÜNCE BEDENİNE
Bir pazar yalnızlığının dumanı tüterken bacamda, sensiz sürüyor atını her zerrem. İçimin, içime battığı en umarsız saatlerde; aklımın kapısına koymadığım düşünceni, nişansız atıyor terkisinden. Baharların en haylaz yanlarını indirip çatı katımdan, çocukların düşlerini yerleştiriyor çekmecelerime. Dolayıp beline ebemkuşağını, daralttığın koynumu salıyor gökyüzüne. Dizginsiz, dur duraksızım… Daya başını nal izlerine...
Bir türkü ağlamadıysa iliklerinde Başını yaslamadıysan bir şiire Ah, uzaktan koşan fesleğen, kekik kokusu! Nar çatlamadıysa ellerinde Kendi kıracında kal öyle... Cehennem nehirlerini bilir misin? Kederin İniltilerin Nefretin Ateşin Unutmanın nehrini! Ben biliyorum ama diyemiyorum yine de Dilinde tutuşan sanrılarla yan öyle... Mora boyadığın günümün, maviye sürerim yüzünü. Bir kedi okşar düşlerimi. Bir yaprak kımıldar. Rüzgârın fısıltısında, uzlaşır ülkem. Karıncanın nefesinde bulurum kendimi. Akortsuz yaşamda, içim dışım Anadolu… Noktasız cümlemdin; varım, yoğum, yerim, göğüm… Sahi! Ne çoktun bende... Tek tanrım değildin… Yağmura hasret toprak gibi emdin soluğumdaki seni. Anladım. Ateşin suyu sevmediği gibi sevmişsin beni... Ey yar! Bakmadıysan bir ceylanın gözüne Derman neylesin ağulu kentine. Üşüyen ten midir? Kendin ölünce bedenine… Bir ucundan soldurduğun ömrü, diğer ucundan yeşertmek düşüyor şansıma. Seherlere gebe yalnızlığım, balkonlar doğuruyor kuşlara Hayalini, prangalı ruhuna uğurluyorum ellerimle. Koş Unutuş Şehri’nde, unut kendini... Hala duruyor biliyor musun? "Ufaklığım" dediğin an İçimin sırça köşkünde... Meliha KAR |