İstanbul Manzaraları
Bir bayan otuz beş yaşlarında,
sürekli gelip gidiyor Kadıköy iskelede.. Bir şeyler anlatıyor yaşantılarından izi kalan sanki biri dinlercesine akışkan.. Her zamanki gibi, bankta oturmuş; seyrediyordum denizi, martıları ve esamisi yitik insanları.. Önümden geçti, tek tek insanlardan fazla sigaranız var mı dilenmeleriyle, savrulmuş bu bayan.. Avrupa yakasının tam üstünde, basma entari olmuş turuncu gökyüzü, martılar benek benek üstüne.. Sokak konseri veriyorlardı; kimliksiz Kızılderili insanlar, olağanüstü kimlikli müzikleriyle.. Ara ara önlerindeki kesenin etrafında, dönerek yaptıkları kötülüğü kovan ruhani danslarıyla; yüzlerce yıl öncesi kıta Amerika’sına, yerli kabile törenin içine gidiyor insan, bir anda.. Seyyar bir mısır arabası, Maraş dondurmacısı bir yanda; çiçek satıcıları Çingeneler ve dört beş yaşlarında mendil satan çocukları bir yanda.. Yirmi birinci yüzyıl Milenyum kötülükler çağını törensiz yaşıyor insan bir anda.. Gurbetçi emekçi dondurmacı, okyanus ötesinden gelmiş kimliksiz Kızılderili’ye, yanaşmış diyor ki; kulağımın dibinde çalmayın yeter artık gidin daha ileriye.!! Kendisini ilgi odağı olmaktan çıkarttığı, işini engellediği düşüncesiyle kovalıyor kimliksizleri. O kadar çaresiz ve yalnız, o kadar naif insanlar ki, müziklerini yarıda kesip toplaması kurması yirmi dakika bulan aletlerini alıp yüz metre uzaklaşıyorlar sessizce.. Yüzlerce yıl öncesi kendi topraklarında beyaz adamın gelip Kızıl derili Atalarının kovalandıkları gibi yüzlerce yıllık ezilmişliğin yüküyle ..!! Erdem Uçan./01.10.11 |
bu zengin şiiri daha da zenginleştirip, anılar yada söylemlere yazabilirsiniz, çok beğendiğimi belirteyim...
Saygımla efendim...