GOTİK YALNIZLIKfecrin dip noktasında aşk-ı nâlân kelebekler yağmuru tutmuş puslu rüzgâr kadar yüklü zaman zincirlerine balyoz indirirken mahşerin dört atlısı uzayan gölgelerin kucağından havalanır budala kargalar... ..... derin çizgilere boyadığın ay sırması yüzünü sır küpü aynalara asarken eskittin askısından çıkarıp aldığın her bir elbise köhne hüzünlerinden sana yadigâr... giydiğin her ayakkabı günlerin ağırlığından daha bir cüsseli... yüz sürdüğün renklerin tonlaması gri siyahken badanası tutmayan duvardır ruhun akarsın ziyan zebil ... oluğu kırık pınarlar gibi yudumladığın acıların telvesi karışırken terine kırık bir fincan sapına süzülür renksiz sessizliğin ve terk edilmenin utancı... her gün sokağın itilmişliğine bırakır kendini… göğe yükselen katedralin sivriliğince özgürdür ışığın elvin dokunuşları... en çok melekler gülümser açılırken binlerce küçük pencere gözlerinden yine de aldırmaz içindeki şahmeranın kıvrak çığlığı sus! sus!... dedikçe aklının melekeleri dilinde doğrulur keskin uçlu kelimeler... metruk şatoların yarasalarına benzer göğünün sim tutan yıldızları metalik şarkıları yüreğine indiren… dikenli takılara dolanan bileklerin, kızıl şafakların ulakçısı gözyaşlarının tuzunu içen kırmızı rujlu dudağından hep nedensiz dökülür ölü serçeler... salaş günlerin eteğinden sarkan zangoç kuytu köşelerin kadim bekçisidir gotik yalnızlığın soğuk sokaklarda ıslık çalan… üşürken siyah ojeli ellerin... ayşe uçar 18/10/2011 |