ikikırkbeş vasıtası
soğuk demirden çay bardağı elimize yapışıyor
memleket kadar sıcak, arkadaş kokan çaylar yudumluyoruz yemekhanede yudumlardık.. yirmibeş gram reçelin şekerli hüznünü tadardık... geceler uzayıp giden bir türküye dönüşüyor dolunay çıkınca etüt sıralarına yayılan iki adı meçhul ’seher yıldızı’nı mırıldanıyordu mırıldanırdık.... okul yalnızlığı çekerdik haftasonları cumartesi ve pazar resmi gurbet günleriydi ve kar daima kapatırdı yaraları .. yaralar derken, yağmur mazgallarını diyorum ne üşüyorlardır şimdi... ikibinaltı sağanağı yağardı bazen evini düşünen serçe gibi ıslanırdım sırılsıklam bir tren geçerdi bakışlarımdan dumanı üstünde.... herşey siliniyorda bi akar borularındaki ’hoşçakal’ ilk günkü kadar eski birde ikikırkbeş vasıtası.. keşke sana götürse beni en azından bir postacı ya da bir asker postalında.... sahi bayadır nerdesin,, şu, uzaktaki köyde mi ...? |