ANADAN ÜRYAN KIZLARŞiirin hikayesini görmek için tıklayın İMR’ÜL KAYS VE MUALLÂKA
İmr’ül Kays, Arap Edebiyatının gelmiş geçmiş en ünlü, en muhteşem şairi. Hattâ dünya edebiyatına da adını silinmez bir şekilde yazdırmış bir şairdir. Kasidenin piri sayılan ve İslâmiyet öncesi, Arap şiirinin en zirvesinde bulunan şairin, bir de "divanı" bulunmaktadır. İslâmiyet öncesinde Araplar, eşhürü hurüm diye anılan 4 ayda (Zilkade, Zilhicce, Muharrem, Recep)aralarında meydana gelen kabile çarpışmalarına son verdiklerinde, muhtelif yerlerde panayırlar kurarlarmış. Bu panayırların en meşhuru Taif şehri civarındaki Sukû Ukâz denilen panayırmış. Burada alış veriş yapılır, şiirler okunurmuş. Ülkenin en gözde şairleri arasında adeta bir şiir yarışması düzenlenirmiş. En beğenilen şiirler de Mısır ketenlerine yazıldıktan sonra, Kâbe’nin duvarlarına asılırmış. Özellikle 7 ASKI-7 MUALLÂKA adı ile anılan 7 KASİDE bu şekilde beğenilmiş ve asılmış; edebiyat tarihine de geçmiştir. Burada benim çabam: Yeni çağın yeni Edebî Akımı GÜLCE’ nin önerdiği ŞİİR TÜRLERİ ile, bu 7 ASKI - 7 KASİDEYİ günümüze güzel dilimiz Türkçe ile getirmeye çalışmaktır. Okumuş olduğunuz dün (KAFİYENİN EFENDİSİ) başlıklı şiir ve bugün kü (ANADAN ÜRYAN KIZLAR) başlıklı şiirler, bu 7 askı’dan en ünlüsü olan İMR’ÜL KAYS’ın muallâkasının iki bölümüdür. Nasip olursa, üzerinde çalışmalarını sürdürdüğüm diğer bölümler ve diğer muallâkaları da sizlere takdim edeceğim. Gelelim İMR’ül KAYS’a... Yazılı kaynaklara göre, benim doğduğum yöre olan ANKARA-ELMADAĞ ilçesi’ NİN YEŞİLDERE BELDESİ’nde bir türbede yatmaktadır İmr’ül Kays. Yöre halkı-ARAP UŞAĞI adı ile anılan sülâle tarafından türbenin bakımının asırlardan beri babadan oğula geçecek şekilde yapılıp geldiğini söylemektedir. Seyit CEMALETTİN adı ile anılan bu türbe ve içinde kabri bulunan 3 kişi-mezar hakkında, fazlaca bir şey bilinmiyor. Yaptığım araştırmada, Seyit Cemalettin’ in AFYON’ da medfun olduğunu tespit ettim. Cemalletin adını, CEMAL=YÜZ, GÜZEL YÜZLÜ anlamına da gelebileceğini dikkate alarak, SÖYLENCEYE GÖRE, BİZANS İMPARATORU JÜSTİNYANUS’un kızını kendine âşık eden bu şair muhteşem şiir dili yanında, son derece yakışıklıdır da. İlerleyen zaman içinde edebiyat araştırmacılarının bu konuya eğilerek, doğduğum yörenin topraklarında yatan ve Bizans İmparatorunun hediyesi olan zehirli bir elbisenin etkisiyle orada ölen ve adını-sanını bilmediği bir prensesin mezarının yanına gömülmesini bir gün önce söyleyen İmr’ül Kays, başta Mevlâna olmak üzere, bir çok islâm şairinin hattâ AKİF’in bile dikkatini çekmiştir. İslâmdan önceki cahiliyet döneminin şiirini yansıtan 7 askıyı aslına uymaya çalışarak günümüze getirmeye çalışan kalemimizin Allah, inşalllah yâr ve yardımcısı olsun. Herkese saygılar ve selamlarımla... Mustafa CEYLAN **************************************************************** İMRÜL KAYS’ın ÖZ GEÇMİŞİ HAKKINDA BİR İNTERNET KAYNAĞI : (((Şairlerin Efendisi: "İmrul’l Kays" Miladın 520. yılı civarı Necid’de doğmuştur.Babası Hadramut ve Yemame’de hüküm süren Kinde hükümdarlarından Hucr b.Haris dir. İmruülkays, babasının sarayında, binicilik, ok atma ve savaşmayı öğrendi. Annesi Rebianın mensub olduğu Tağliboğulları kabilesine sık sık gidip geldiğinden,Arap edebiyatında kahramanlığıyla tanınan dayısı Mühelhil b. Rebia’dan ders alarak şiirde yüksek bir seviyeye ulaştı. Başıboş,serseri ve eğlence düşkünü olmasından dolayı babası onu yanından uzaklaştırdı.O da kendisine katılan bir grupla kabilelere saldırıp ganimet almaya ve günlerini eğlence ile geçirmeye başladı. Esedoğulları isyan ederek babasını öldürdü. İmruülkays bu haberi aldığında Yemen’deydi. Esedoğullarından en az yüz kişiyi öldürüp babasının intikamını almadıkça içki ve eğlenceden uzak durmaya yemin etti. İmruülkay’ın bu kararını öğrenen Esedoğulları bir barış heyeti gönderdi. Fakat İmruülkays onları o devrin intikam alameti olan siyah sarıkla karşıladı. İmruülkays Bekr ve Tağlib kabilelerinden aldığı destek kuvvetle düşmanlarını mağlub ettiyse de kini dinmemişti, hala tatmin olmamıştı. Ancak müttefikleri kendisine daha fazla yardımcı olmayı reddettiler. Bu arada Kisra Enuşirvan Esedoğullarının koruma talebini kabul ederek yardım gönderdi. Bu yeni güçle başa çıkamayacağını anlayan İmruülkays, önce Gassani Meliki Haris b Cebele’ye sonra onun yönlendirmesiyle Bizans Kralı Justinianos’tan yardım istemek üzere İstanbul’ a hareket etti. Justinianos başlangıçta yardım etme eğilimindeydi. Fakat sonra araya jurnalciler girip İmruülkays hakkında olumsuz şeyler söyledi. Bunun üzerine Justinianos yardımdan vazgeçti ve İmruülkays’a zehirli bir elbise hediye etti. İmruülkays dönüş yolunda iken zehirli elbisenin tesiriyle vücudunda yaralar çıkmaya başladı. En son Ankara’ya ulaşabildi.Ankara’da öldü. Mezarının Altındağ veya Elmadağ’da olduğu söyleniyor. Aile ve kabile geleneklerine uymayan davranışları ve babasının intikamı almak için Zü’l-halasa adındaki putun önünde ok falı çektiğinde falın olumsuz çıkması üzerine okları putun başına fırlatması gibi isyankar tavırları İmruülkays’ın hür fikirli bir kimse olduğunu göstermektedir. Yedi meşhur muallaka arasında ilk sırayı alan uzun kasidesine iki kişiye hitapla başlaması, arkadaşlarını durdurup sevgilisinin göç ettiği yerde yok olmaya yüz tutmuş izler ve kalıntılar önünde kendisiyle birlikte ağlamaya davet etmesi ondan kalma bir gelenektir. Bir diğer rivayete göre İmru’l Kays Kuran-ı Kerim ayetlerini okuyunca bu nasıl bir kelam bu insan kelamı olamaz demiş, yanındakiler bu kutsal kitabımız Kuran-ı Kerimdir Hz. Allah’ın kelamıdır deyince bundan daha iyi bir şiir yazamam diyip arap yarımadasını terk ettiği söylenmektedir. KAYNAK : www.habertarih.com/islam-tarihi/konular/islamiyetten-once-araplar/1656-imrul-kays.html )))
.................İmr’ül Kays’ın diliyle
Zehirli elbiseyle Soyulsun baştanbaşa derim Asılmasın duvarına Kâbe’nin Yedi kez yedi yerde kalsın şiirlerim Yağmalansın Mısır ketenlerinden Sukû Ukâz Taif yansın, sökülsün o kutlu dört ay, şom takvimlerden Yağsın öksüz karanfiller, yağsın öksüz panayırlara gökten. Bu dağın eteğinde yatan bir prenses beni bekler Üç adım Ankara’ya İdris Dağı işte bu yer Komşum olan kadın, yolum sana çok yakın Duracağım, durdukça İdris Dağı Yanımda duracaksın sen de Gariplerin garibi Akrabayız bak... Bak! Bak ve gör! Sonra da kork içindeki korkulardan Senden sana sin... Bir göze düşmüş asmalardan üzüm ey! Karşıda Elmadağı, sevdalıyım sana Anladın mı iki gözüm hey!.. Şimdi deniz mavisi bir türbede sessiz Asırların gizemini taşıyorum perdesiz. Yas inmesin ardıç diplerine Yas sinmesin kına taşlarına diye Duada dilim, Yanımdaki prensesin dileğidir: “Yasin’e söyleyin okusun yasin...” Kulak verin aruzumun sesine Doldurdum muallâkamı tümden Gülceci bir şairin Selçuklu heybesine... * Masal Dağında kalan önceki sevgililer Nasıl ağlattılarsa, bu da aynı olacak. Yamaçlardan aşağı kayarak birer birer Som altın hatıralar yüreğime dolacak. Ummulhuveyris gibi akşamların ufkunda Yas tutarak güneşler son baharda solacak. Ve de O’nun komşusu Ümmül Rebab yüzünden Mütebessim bakışlar silinip kaybolacak... O iki sevgili ki ayağa kalksalar ah ! Nazlı saba rüzgârı gül, karanfil kokacak. Gözlerimden akan yaş boşanarak göğsüme Omuzda kılıcımın sırımı ıslanacak. Unutmadın değil mi, mesut günler gördün Kays?! Cümle kızlar bir olup göllerde yıkanacak. Ve o gün, gizlendiğin çalılar arasından Kızlar suya girince usulcacık çıkacak... Teker teker toplayıp bütün elbiseleri Kahkahayla gülerek yine gönlüm uçacak. Anadan üryan kızlar şaka içinde ciddi “Elbisemi ver ey Kays!”diyerek yalvartacak. En sonunda Fatima, o ne ay’dı ya Rabb’im? Sökerek yerlerinden dağları kopartacak. Sudan çıkan kızlara altındaki deveyi Keserek kebap yapıp yeniden kızartacak Bir sevdalı Kays’ım ben, kavrulan şu kalbimi Çıkarıp ta göğsümden ikramda bulunacak, Sonra yaya kalınca aynı deve üstünde Fatimayla birlikte mahfede saklanacak. Rahat mı durdun ey Kays, mahfede söyle rahat?! Ateşinden Fatima cayır cayır yanacak... Mustafa CEYLAN ---------------DEVAMI VAR------------------- |